Tüm Haberler

Haberler bizde…

Akşehir gölünde yürünebiliyor

Kuraklık ve bilinçsiz tarımsal sulama nedeniyle son yıllarda kurumaya yüz tutan Akşehir Gölü’nde suların iyice çekilmesi nedeniyle artık karşı kıyıya yürüyerek geçilebiliyor.

Akşehir İlçe Tarım Müdürü Bahri Karaman, göldeki su seviyesinin son yılların en kötü durumuna gerilediğini, bataklık haline gelen gölde belli bölgelerde küçük su birikintileri görüldüğünü söyledi.

Gölde su olan yerlerde derinliğin 17 metreden yarım metreye kadar düştüğünü ifade eden Karaman, ”Nasreddin Hoca ile özdeşleşen Akşehir Gölü’nde su seviyesi düşmeye devam ediyor. Son yıllarda kurumaya yüz tutan gölde suların iyice çekilmesi nedeniyle artık karşı kıyıya yürüyerek geçilebiliyor. 350 kilometrekarelik göl, son 10 yılda yaklaşık 10 kat küçülerek 35 kilometrekare kaldı” dedi.

Kuşlar da bölgeyi terkediyor

Akşehir Gölü’nde yaşayan kuş türlerinin birçoğunun bölgeyi terk ettiğini bildiren Karaman, “gölde tür sayısı yok denecek kadar azaldı. Hatta önceden göl çevresinde görülen flamingolar bile bölgeye uğramaz oldu” diye konuştu.

Gölün bataklık şeklindeki tabanının kurumasıyla birlikte, ilçe merkezine göre gölün karşısındaki Üçkuyu köyüne yürüyerek rahatlıkla geçilebildiğini belirten Karaman, ”3-4 yıl öncesinde balık avlanan gölde şu an hiçbir şekilde balık kalmadı. Akşehir Gölü’nde balıkçı ve kamışçılıkla geçimini sağlayan bin 500 aile ise başka işlere yönelmek zorunda kaldı” dedi.

Karaman, Sakarya Nehri’nden Akşehir Gölü’ne su aktarılacağı yolunda söylentiler olduğunu, ancak bunun teknik olarak mümkün olmadığını belirtti.

Karaman’ın çözüm önerisi ise şöyle: ”Su toplama çalışmaları süren Eber Gölü’nden Akşehir Gölü’ne su verilebilir. Bunun yanı sıra göl çevresinde kaçak kuyuların kapatılması ve tarımsal sulamada damla sulama sistemine geçilmesiyle su seviyesi yeniden artabilir.”

Ağustos 17, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , | Yorum bırakın

Beyşehir adaları karada

Beyşehir Gölü’ndeki irili ufaklı 10 ada, son yıllarda gölün su seviyesinin düşmesi nedeniyle ada özelliğini yitirerek kara parçası haline geldi. Konya’nın Beyşehir ilçesine bağlı Yeşildağ beldesinin Belediye Başkanı Yüksel Ergun, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Beyşehir Gölü’nün batısındaki birçok adanın suların çekilmesi nedeniyle ada özelliğini yitirdiğini, etrafında oluşan bataklık ve sazlıkların çeşitli hastalıklara adeta davetiye çıkaran sivrisineklerin yuvası haline geldiğini söyledi.

Milli park olarak 1993 yılında koruma altına alınan göldeki birçok adanın son 15-20 yıl içinde su seviyesinin düşmesine bağlı olarak özelliklerini yitirdiğini belirten Ergun, ”Gölde yer alan değişik büyüklükteki Karapür, Domuz, Karabulak, Payamlı, Yaprak, Memişin, Kuzukırıldı ve Kedili adaları ile Karaada ve Kızılada’nın etrafındaki sular çekildi.

Bu alanlar, artık büyük ve küçükbaş hayvanların otladığı yerler oldu” dedi. Yeşildağ kıyısına yakın 10 adanın etrafının su yerine sazlık ve bataklıklarla büründüğüne dikkati çeken Ergun, şöyle konuştu: ”Ne yazık ki, gölümüzle birlikte son yıllarda cennet değerindeki adalarımız da kaybolup gidiyor. Yıllar önce mesire, kamp alanı ve plaj olarak kullanılan, tarım yapılan bu adalar, göl sularının çekilmesiyle özelliklerini yitirerek sivrisinek üreten ve çeşitli hastalıklara davetiye çıkaran yerler haline geldi. Benzer görüntüler gölün diğer kıyılarında da oluşmaya başladı. Yeşildağ çevresindeki Hacıakif Adası ve diğer adaların akıbetinin de diğerleri gibi olmaması için bir an önce gerekli önlemler alınmalı.”

‘GÖLDEN TARIMSAL AMAÇLI SU ÇEKİMİ AZALTILMALI’

Ergun, adaların özelliğini yitirmesinin, son yıllarda tarımsal amaçlı su çekilmesinin artması, gölü besleyen su kaynaklarının sayısının azalması, kuraklık, buharlaşma, göl etrafına çok sayıda gölet yapılması gibi nedenlerden kaynaklandığını bildirdi. Milli park statüsü verilerek koruma altında alınan Türkiye’nin en büyük tatlı su gölüne yeterince sahip çıkılamadığını vurgulayan Ergun, şöyle devam etti:

”Gölü kurtaracağı söylenen bazı projeler var ama onların da çözüme yüzde 100 katkı sağlayacağına inanmıyorum. Gembos sularının gelmesi ile Konya Ovaları Sulama ve Mavi Tünel projelerinin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Böylece gölden tarımsal amaçlı su çekimi azaltılabilir. Beyşehir Gölü, bir sulama barajı değil, bir değer olarak görülmelidir. Özellikle gölün Isparta kıyısındaki tarımsal alanlara, belki de Konya Ovası’na Çarşamba kanalı vasıtasıyla verilen suyun 10-15 katı su veriliyor.

Bu da özellikle yaz aylarında Beyşehir Gölü’ndeki suyu iyice azaltıyor. Gölümüzün su seviyesinin daha fazla düşmemesi için tarımsal amaçlı su kullanımını azaltmaktan başka çare yok gibi görünüyor. Tarımsal su kullanımında göl suları yerine, damla sulama yöntemleri ve alternatif su kaynaklarını hayata geçirmeliyiz.” Ergun, Yeşildağ çevresindeki adalara çocukluk yıllarında arkadaşlarıyla lastik tekerleklerle gittiklerini ve 1,5-2 metre derinliğe sahip kıyılarda oltayla iri sazanlar avladıklarını anlatarak, şimdi o günleri sadece özlemle andıklarını söyledi.

Ağustos 14, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Konyalı Vekiller dua etti

Konya’nın merkez Karatay İlçesi’ne bağlı Yarma Beldesi’nde binlerce çiftçi, susuz kalan ürünleri için yağmur duası etti.

Ülkenin bazı yerlerinde aşırı yağış ve eriyen kar suları nedeniyle binlerce dekar ekili tarla, su altında kalırken Konya’da çiftçiler, yağmur duasına çıktı.
Yarma Beldesi’nde toplanan binlerce çiftçi, kılınan öğle namazından sonra, susuz kalan ürünleri için yağmur duası etti. Çiftçilere, duadan önce Konya düğün pilavı ikram edildi. Yağmur duasına AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı, İl Genel Meclis Başkanı Mustafa Sabri Ak, Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli, Karatay İlçe Müftüsü Musa Dolar da katıldı. Geçen yıl kuraklık nedeniyle beklediklerini ürünü alamadıklarını
belirten çiftçiler, hububat için özellikle Nisan ayında gerekli yağmur
için dua ettiklerini bildirdi.

Ağustos 11, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , | Yorum bırakın

Sahra bir zamanlar yeşildi

Sahra bir zamanlar vahaydı
Sahra Çölü, 9 ila 7 bin yıl önce üzerinde birçok kabileyi barındıran göller ve akarsularla kaplı, bitek ve verimli bir bölgeydi.

Kuzey Afrika”yı kaplayan Sahra Çölü, 10 bin yıl önce yağmurların yıkadığı, sulak, yağışlı ve yeşil bitkilerin kök saldığı bir bölgeydi. Sahra”nın yaklaşık 5 bin yıl önce kurumaya başlamasıyla insanlar, Nil Vadisi”ne doğru göçtü ve Mısır uygarlığının temellerini attı.


Köln Üniversitesi”nden Stefan Kropelin ve Rudolph Kuper, kendi alanında en kapsamlı araştırmada 30 yıl boyunca 10.000″den fazla buluntuyu inceledi. Araştırma bugün kuraklıkla boğuşan Sahra”nın tarihini aydınlatıyor.
Sahra’nın kurumasıyla insanlar Mısır’da Nil Vadisi’ne göçtüler.

Buz Çağı”nın bitiminde Sahra, bugünkü gibi bir çöldü. O dönemde Kuzey Afrika”da insanlar sadece Nil Vadisi boyunca yaşıyordu. Nüfusun hızla artmasıyla tarım arazileri buradaki topluluklara yetemez hale gelmişti. Kısıtlı tarım arazileri için kavimler arasında savaşlar yaşandı. Bugün bölgede bulunan birçok toplu mezarın 12 bin yıl önce tarım toprakları için yaşanan savaşlarla oluştuğu düşünülüyor. Araştırmayı yürüten Köln Üniversitesi uzmanı Dr. Kropelin geçmişte birçok savaşın bugün gibi yine çevre ve su nedeniyle çıktığını vurguluyor, ‘Tarıma bağlı yiyeceğin azalması, suların çekilmesi kabileler arasında toprak rekabetini tetikledi.’

SAHRA”NIN KADERİNİ DÖNÜŞTÜREN YAĞMUR
Ancak Sahra”nın kaderi 10.500 yıl önce değişti. O güne dek çöl olan Sahra”yı etkisine alan güçlü yağmurlar birkaç yüzyıl boyunca bu kurak toprakları suladı. Dr. Kroepelin yağmurların Sahra”yı sulamasını şöyle anlatıyor, ‘İklim değişimi 10.500 yıl önce gerçekleşti ve 10 milyon kilometre kare”lik bir alanı birkaç yüzyıl içinde bataklığa dönüştürdü. Böylece insanlar Nil Vadisi”nden Sahra”ya doğru yöneldi. Ve Sahra”da yeni yerleşimler ortaya çıktı.’

BOLLUK VE YEŞİLLİK ÇAĞI
Sahra”da yağmurlu iklim bataklıkların ve çayırların gelişmesine olanak sağladı; kimi bölgelerde ağaçlar biterken, kimi bölgelerde küçük akarsular oluştu. Bitkilerin yeşermesi ve yağmur güneydeki zürafa gibi hayvanların da bu bölgeye göçmesine yol açtı. Sudan gibi Sahra Çölü”nün güney kısımlarında biten yeşil bitki örtüsü, ağaçlar ve göller birkaç binyıl boyunca insanlara ev sahipliği yaptığı tahmin ediliyor. Hatta güneydeki vadilerde biriken göllerin ilerki yıllarda Nil nehrini beslediği düşünülüyor. Kroepelin”e göre, bitek topraklar filler, hippopotamlar, timsahlar gibi birçok bataklık hayvanına ve bazıları 2 metre”yi bulan 30 çeşit balığa evsahipliği yapacak kadar bereketliydi.

Daha sonra yaklaşık 7 bin ila 5 bin yıl önce yağmurları kesilince bölge yeniden kuraklaştı ve insanlar toplu halde yeniden Nil Vadisi”ne döndü.

SAHRA”NIN DÖNEMLERİ
22.000 ila 10.500 yıl öncesi: Nil Vadisi hariç, Sahra Çölü”nde hiçbir yerleşim yoktu. Çöl bugünküne göre 450 km daha güneyde bitiyordu.
10.500 ila 9.000 yıl öncesi: Muson yağmurları Sahra”yı yıkamaya başlar ve bölge yaşama elverişli sulak bir alana dönüşür.
9.000 ile 7.300 yıl öncesi: Yağmurlar sürdükçe bitki örtüsüde yeşeriyordu, hayvanlar ve insanlar bu bolluktan yararlanmak için Sahra”ya göçetti. Hayvanları evcilleştiren insanlar, koyun ve keçi otlatmaya başladı.
7.300 ila 5.500 yıl öncesi: Yağmurlar kesilmeye başladı. Sahra”nın 5.500 yıl önce kurumasıyla başlayan dev göçle insanlar yeniden Nil Havzası”na göçtü ve Mısır uygarlığının temelleri atıldı. Kavimler göçtükleri bölgelerde Sahra”da geliştirdikleri hayvan evcilleştirmeyi yaygınlaştırdılar.

Ağustos 9, 2008 Posted by | Gezi | , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Hoca’nın gölü haritadan silindi

Nasreddin Hoca’nın ‘maya çaldığı’ Akşehir Gölü, bilinçsiz sulama ve kaçak kuyular yüzünden kurudu. 350 kilometrekarelik gölde damla su kalmadı. Kuruyan toprağın altında ise doğalgaz bulundu

Nasreddin Hoca’nın “Ya tutarsa” diyerek maya çaldığı rivayet edilen, bir zamanlar ıstakozların bile yaşadığı Akşehir Gölü artık yok.

Türkiye haritalarında Konya sınırlarının içinde görünen göl, son yıllarda yaşanan kuraklık, bilinçsiz sulama ve kaçak kuyularla ‘dibe vurdu’. Bu arada üzerinde araçla gezinti yapılabilecek kuru bir alana dönüşen gölün, bambaşka bir kullanım alanına dönüştüğü ve doğalgaz yataklarına ev sahipliği yaptığı ortaya çıktı.

Bir tek kuş kalmadı Akşehir Gölü’ne kıyısı olan Gölçayır Belde Belediye Başkanı Hüseyin Cavit Kılınç, şöyle diyor: “Kaçak kuyular, bilinçsiz tarımsal sulama, su kaynaklarının üzerine yapılan gölet ve barajlar, kuraklıkla birleşerek 350 kilometrekarelik gölün sonunu getirdi. Birkaç yıl öncesine kadar binlerce kuşa ev sahipliği yapan balık ve hatta ıstakozun yetiştiği gölde, şu anda tek bir kuş bile görmek mümkün değil. Göçmen kuşlar artık gölün üzerinden geçiyor, aşağı hiç inmeden başka sulak alanlara gidiyor.”

Geçmişte sadece kendi beldelerinde 40’ın üzerinde tekneyle balıkçılık yapıldığını anlatan Kılınç, 90’ların sonuna kadar balık, ıstakoz ve kamıştan önemli gelir elde edildiğini belirtti. Kılınç, bu yıl düzenlenen şenliklerde temsili Nasreddin Hoca’nın maya çalmak için bile gölü bulamadığını ifade ediyor ve şöyle diyor: “Artık haritalardaki Akşehir Gölü yok. Sakarya Nehri’nden su getirilmesi çalışmalarına da inanmıyorum.”

Ağustos 8, 2008 Posted by | Gezi | , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Çiftçiler yağmura şükretti

Silvan Ziraat Oda Başkanı Ahmet Çapan, bahar gübresinin tarlalara atılmasından sonra yağan yağmurun çiftçiyi mutlu ettiğini belirterek, “Geçtiğimiz yıllarda yaşanan kuraklık ve yağmurun az yağması nedeniyle çiftçi istediği verimi alamıyordu. Ancak, son zamanlarda gerek bölgemizde gerekse ülke genelinde yağan yağmurlar, çiftçinin yüzünü güldürdü. Bölgenin genel ekonomisi çiftçilikle sağlanmaktadır. Çiftçiliğin geliştirilmesi ve sağlıklı yapılabilmesi için çeşitli seminerler ve çiftçiyi eğitici programlar yapılmalıdır” dedi.

Baharda yağan yağmur nedeniyle bereket yaşandığını ifade eden Ekrem Güney adlı çiftçi ise, “Baharın gelmesiyle birlikte gübre çalışmaları başlatmıştık. Son gelen yağmurlarla birlikte yapmış olduğumuz gübre çalışması, ekinlerimiz için çok faydalı ve yararlı oldu. Yağmur, berekettir. Allah yüzümüzü güldürdü. Bu yıl biz çiftçiler için bereket yılı olacaktır. Tarım müdürlükleri, çiftçilere yönelik eğitici seminer ve programlar geliştirirse, biz çiftçiler de bilinçli olarak çiftçilik yapacağız. Böylece, daha çok verim alacağız” diye konuştu.

Ağustos 3, 2008 Posted by | G.D. Anadolu | , , , , , , , | Yorum bırakın

Dünya’da küresel göçler bekleniyor

Dünyanın sürekli olarak ısınmasının, yoksul ülkelerde milyonlarca kişinin susuz kalmasına ve kitlesel göçlere neden olabileceği bildirildi.

İngiliz sivil toplum kuruluşu Tearfund’un yayımladığı ”Sıcağı hissetmek” adlı raporda, şu an toprakların yüzde 2’sinde ”aşırı kuraklık” olduğu, bu oranın 2050’den itibaren yüzde 10’a çıkabileceği kaydedildi.

Raporda, bu durumun bugün 25 milyon iken, gelecekte yaklaşık 200 milyon kişinin göç etmesine neden olabileceği uyarısında bulunuldu. Tearfund, iklim şartları nedeniyle, Brezilya’nın kuzeydoğusunda yaşayanların yüzde 20’sinin başka bölgelere göç ettiği, Gobi çölünün büyümesi nedeniyle Çin’de 3 bölgenin tehdit altında olduğu, Nijerya’da 2 bin kilometre kare toprağın, her yıl çölleştiği örneğini verdi.

Zengin ülkelerin, yoksul ülkelere her yıl 452 milyon dolar yardım sözü verdiğini, ancak bu sözlerin tutulmadığını vurgulayan Tearfund, yüzyıl sonuna kadar daha fazla aç, susuz ve hasta insanların olmasını engellemek için ”acilen harekete” geçilmesi gerektiğini bildirdi.

Çok basit ve az masraflı önlemlerin son derece etkili olabileceğini belirten Tearfund, Nijer’de taştan yapılmış basit bentlerin su akışını önlemeyi sağladığı örneğini verdi.

Temmuz 29, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Susuzluk tehlikesi yaklaşıyor

WWF Türkiye (Doğal Hayatı Korumu Vakfı) Su Kaynakları Program Müdürü Murat Çevik, Türkiye’deki kullanılabilir su miktarının yaklaşık yüzde 70-75’inin tarımsal alanda tüketildiğini söyledi.

Çevik, Türkiye’nin başlıca su kaynaklarını göller, akarsular, baraj gölleri ve deltaların oluşturduğunu belirtti.

Türkiye’deki yeraltı ve yerüstü sularının bilinçsizce kullanıldığını ifade eden Çevik, tarımsal kullanımda özellikle ‘vahşi’ veya ‘salma’ sulama denilen yöntemlerden kaynaklanan sıkıntı yaşandığını dile getirdi.

Tarımsal sulamanın büyük çoğunluğu bu yöntemle yapıldığı için denetimin de mümkün olmadığını anlatan Çevik, Türkiye’deki kullanılabilir su miktarının yaklaşık yüzde 70-75’inin tarımsal alanda tüketildiğini vurguladı.

Kullanılabilir suyun geri kalan kısmının sanayi ve kentsel alanlarda tüketildiğini vurgulayan Çevik, ülkenin su kaynakları durumunu ‘kullanım’ ve ‘koruyarak geleceğe aktarma’ olarak üzere iki boyutuyla ele almanın mümkün olduğunu ifade etti.

Suyun kullanım boyutuna bakıldığında, Türkiye’de kullanılabilir suların aşırı tüketildiğinin görüldüğünü belirten Çevik, şunları kaydetti:

”Tarımsal ürün deseni ve tarımdaki sulama yöntemlerinden başlayarak, günün teknolojisine uygun yöntemlerle aşırı kullanım miktarını düşürmeniz mümkün. Örneğin çiftçilerin ‘vahşi sulama’ yöntemi yerine ‘damla sulama’ yöntemini kullanması, yüzde 70’e varan su tasarrufu sağlıyor. Tasarruf edilen sular, sulak alanlarımızda veya yeraltında kalıyor. Kullanılabilir su alanlarının korunarak geleceğe aktarılması boyutun da ise maalesef sulak alanların entegre yönetimi ile ilgili merkezi bir yapılanma mevcut değil. Bu anlamda suyu kullanan ve yönetenlerin bir araya gelip bir yönetim planı
oluşturmaları çok önemli.”

-10-15 YIL SONRA SU KITLIĞI TEHLİKESİ-

Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını vurgulayan Çevik, buna rağmen kısıtlı su kaynaklarının akılcı kullanılmadığına ifade etti. Türkiye’nin önlem alınmadığı takdirde su konusunda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini ifade eden Çevik, ”10-15 yıl sonra büyük bir su kıtlığı yaşanması söz konusu. Türkiye’de su kıtlığını hissedecek öncelikli bölgelerin başında ise Konya Kapalı Havzası bulunuyor. Bölge için çok aydınlık bir gelecek yok” dedi.

İklim değişikliği ve kuraklık faktörü dışında, suyun akılcı kullanılmamasının ileride yaşanacak su sorununu daha da yakın tarihlere çektiğini vurgulayan Çevik, su kullanımında tasarrufa gidilmesinin önemine işaret etti.

Suyu aşırı tüketmeyi sadece belli bir kesime fatura etmenin yanlış bir yaklaşım olacağını kaydeden Çevik, ”Yaptığımız çalışmalarla 10-15 yıl sonra yaşayacağımızı düşündüğümüz su sorununu önlemek istiyoruz. Bu yüzden ülke çapında bilinçli su tüketimi düşüncesini yayarak, bahsettiğimiz durumun aşılabileceğine inanıyoruz” diye konuştu.

Temmuz 24, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Türkiye’yi sıcaklar kavuracak

‘BODRUM’da, ‘Dünya Meteoroloji Günü’ nedeniyle düzenlenen ‘Küresel İklim Değişimi ve Türkiye’ konulu konferansta konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, 2006 yazının şimdiye kadar görülmemiş aşırı sıcaklarla geçeceğini söyledi.

Prof. Kadıoğlu, iklim değişimleri nedeniyle Türkiye’yi kuraklık, ani seller ve deniz suyu seviyesi yükselmesi felaketlerinin beklediğini öne sürdü.
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, ‘Küresel İklim Değişimi ve Türkiye’ başlıklı konuşmasında iklim değişimlerinin nedenlerini, uzmanların küresel iklim değişim senaryolarını, küresel iklim değişimlerinin oluşturduğu sonuçlar, küresel ısınmanın turizm mevsimlerine etkileri, birey olarak neler yapılabileceği ve küresel ısınma sonucunda Türkiye’yi bekleyen afetler konusunda bilgi verdi.

Prof. Dr. Kadıoğlu, iklim değişimlerinde sera gazlarının artmasının, güneş lekelerinin yok olmasının ve insan faktörünün etkili olduğunu belirtti.


TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN ÜÇ FELAKET

Türkiye’yi kuraklık, ani seller ve deniz suyu seviyesinin yükselmesi gibi üç büyük afetin beklediğini öne süren Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu şunları söyledi:
‘Dünya 120 bin yılda bir buzul çağına girmektedir. Bu zaman zarfında sıcak ve soğuk dönem evreleri yaşanmaktadır. Dünyanın soğuma devresine girmesi gerekirken, insanların etkisiyle bu döngü bozuldu ve dünya ısınmaya devam ediyor. Karbondioksit, ozon, metan gibi sera gazlarının doğal yaşamda insanlar tarafından fazla kullanılması doğal dengeyi bozuyor. Sera gazları olmasaydı güneş ışınları atmosfere gelip geri dönecekti.

Sera gazları atmosfere gelen gazları tuttuğu için ısınıyoruz. Bu gazların artması daha çok ısınmayı beraberinde getiriyor. Atmosferin sıcaklığı 2 derece yükselmiş durumda. 1998 yılı dünyadaki en sıcak yıl olarak belirlenmişti. Ancak 2006 yılının daha sıcak geçmesi bekleniyor.”.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, gelişmekte olan ülkelerde ormanların yok edilerek tarım alanlarının açıldığını ve yağmur ormanlarının giderek yok olduğunu belirterek, ‘Dünyada bir döngü var ve bu döngüyü ormanlar sağlıyor. İnsanlar bunun farkında değil, hep aynı suyu içiyoruz” dedi.

TURİZM MEVSİMİ UZAYACAK

Küresel ısınmanın turizme olumlu ve olumsuz etkilerinin olacağını belirten Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, ‘Küresel ısınma orman yangınlarına, susuzluğa, gıda zehirlenmelerine, cilt kanserinin artmasına, deniz suyu kirliliklerine ve balık ölümlerine neden olacak. Olumlu yönleri ise turizm mevsiminin uzaması ve deniz suyu sıcaklığının artması olacak” diye konuştu. Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, küresel ısınmanın önlenmesine ağaç dikerek, enerji tasarrufu yapılması için güneş enerjisi kullanarak, bireysel katkıda bulunulması gerektiğini belirtti.

Temmuz 20, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın