Tüm Haberler

Haberler bizde…

Cuma’da kene hutbesi

Çorum’daki tüm camilerde, cuma namazı hutbesinde, 5 kişinin ölümüne neden olan Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığı konusunda vatandaşlara bilgi verildi.

Vatandaşları hastalık hakkında bilgilendirmek amacıyla hutbe komisyonu tarafından geçen hafta alınan karar gereği, il genelinde bulunan tüm camilerde, cuma namazı hutbesinde, hastalığın bulaşma yolları, teşhisi, tedavisi ve hastalık riski konularında vatandaşlara bilgi verilmesi kararlaştırılmıştı.

Bugün cuma namazına giden vatandaşlara verilen hutbede, 2006  yılında 23 kişinin Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığı virüsü taşıyan keneler tarafından ısırıldığı ve bu kişilerden 3’ünün öldüğü ifade edildi. Çok sayıda kişinin hastalık şüphesiyle sağlık kuruluşlarında tedavi gördüğünü belirtildiği hutbede, ”Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığı virüsü taşıyan 6 ile 8 bacaklı keneler, insanların vücuduna yapışarak, derinin altında kan emiyor. Bu sırada virüs vücuda yayılabiliyor. Bu hayvanlar genelde kırsal alanlarda otlakların fazla
olduğu yerlerde yaşıyorlar. Bu ortamlardan uzak durulmalı. Eğer bu yerlere mecburen gidilecekse, açık renkli elbiseler giyilmeli, pantolonlar çorapların içerisine sokulmalı ve dikkatli davranılmalı”  denildi. Hutbede, şu ifadelere yer verildi:

”Eğer keneler tarafından ısırılırsanız, keneyi sağa sola oynatarak vücuttan çıkarın. Hayvanı vücudunuzdan ne kadar çabuk çıkarırsanız, hastalık riski o kadar azalır. Kene tarafından  ısırılırsanız hemen bir sağlık kuruluşuna başvurun. Dinimiz, (Tedbir kuldan, takdir Allah’tandır” diyor ve tedavi olmayı emrediyor”

Ağustos 14, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Konya’da başörtüsü krizi

Konya’nın Beyşehir ilçesinde 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının yapıldığı 75. Yıl Cumhuriyet Stadında, protokol tribününde oturan türbanlı kadınların bu bölümden çıkarıldıkları ileri sürüldü.

Edinilen bilgiye göre, halkın ve öğrencilerin selamlanmasından sonra, Beyşehir Kaymakamı Cengiz Cantürk’ün Norveç’te bulunması nedeniyle yerine törene katılan Konya Vali Yardımcısı İsmail Atasoy, Garnizon Komutanı Personel Yarbay Haydar Bulut, Belediye Başkan Vekili
Şahin Habir ile Cumhuriyet Savcısı Hakan Tural protokoldeki yerini
aldı.

Tören henüz başlamadan protokol tribününün arka kısmında, birkaç türbanlı kadının oturmasının bazı tepkilere yol açtığı iddia edildi. Memur eşleri olduğu belirtilen bu kadınların protokol tribününden çıkarılmasının ardından törene geçildiği öne sürüldü. Beyşehir Belediye Başkanı Nazif Tekinöz’ün yurt dışında olması nedeniyle belediyeyi temsilen törene katılan Belediye Başkanvekili Şahin Habir, törenden sonra yaşanan olayla ilgili olarak soru soran gazetecilere şunları söyledi:

”İlk önce Garnizon Komutanı Yarbay Haydar Bulut tepki koydu. Daha
sonra Konya Vali Yardımcısı İsmail Atasoy, olaya müdahale etti. Vali
Yardımcısı da türbanlıların dışarıya çıkarılmasını istedi. Herhalde 5 türbanlı bayan vardı. Hatta türban da değil, geleneksel başörtülülerdi sanırım. Şöyle söyleyeyim çoğunluğunu geleneksel başörtülüler oluşturuyordu. Memur eşleri, halktan insanlardı.”

Vali Yardımcısı Atasoy ise, iddia edildiği gibi böyle bir olayın yaşanmadığını, kutlamaların olaysız geçtiğini öne sürdü.

Ağustos 14, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Sivas Valisi iddiaları yalanladı

Sivas Valisi Hasan Canpolat, hakkında ortaya atılan iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirterek, ”İddiaların tamamı insanların zihnini bulandırmaya, zan altında bulundurmaya yönelik, kişilik haklarına ve özel hayata saldırı, kamu görevi yapan insanlara iftira niteliğindedir” dedi.

Canpolat, başkanı olduğu Sivas Hizmet Vakfı yönetim kurulunun tarihi Osmanağa konağındaki toplantısının ardından, yönetim kurulu üyeleri adına yaptığı basın açıklamasında, son yıllarda çok olumlu bir hava ve gelişme ivmesi yakalayan Sivas’ın ve vakfın isminin hiç istenmeyecek bir vesileyle ulusal medyada yer almasının kendileri için büyük üzüntü kaynağı olduğunu kaydetti.

Sivas Hizmet Vakfı’nın genel kurulunda yaşanan olaya değinen Canpolat, gerginliğin yumuşatılması amacıyla kendisinin salondan ayrılması sırasında ve sonrasında herkesi üzen, tartışma ile alakalı olmayan kavga görüntülerinin ortaya çıktığını söyledi.

Canpolat, halka açık olarak yapılan genel kurulda konunun bu ikinci boyutunun vakıf ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, vakıf üyesi olmadığı halde genel kurul salonunda bulunan bazı kişiler arasında meydana gelen üzücü bir olay olduğunu ifade etti.

Bir gazetecinin veya vatandaşın herhangi bir kurumla veya valilikle ilgili çeşitli tasarruf ve uygulamaları eleştirmesinin son derece doğal olduğunu kaydeden Canpolat, şöyle konuştu:

”Ancak ilgili şahıs, 7 yıl süreyle yönetim kurulu üyesi ve şirket müdürü olarak görev yaptığı Sivas Kömür Tevzii ve Satış Ortaklığı  Limited Şirketi’ndeki görevleri geçen yıl sona erdikten sonra hiç  sebebini anlayamadığımız bir şekilde valilik makamına ve vakıf çalışmalarına karşı bir yıpratma kampanyası başlatmıştır.”

”EVİMİN KAPISINDAN HEDİYE GİRMESİ MÜMKÜN DEĞİL’

Sivas Hizmet Vakfı’nın durumunun kötüye gittiği ve yaptığı faaliyetlerden zarar ettiği iddiasının doğru olmadığını savunan Vali Canpolat, vakfın son 3 yılık dönemde geçmişle kıyaslandığında her bakımdan çok büyük ilerleme kaydettiğini bildirdi.

Canpolat, Sivas Cumhuriyet Başsavcılığında hakim olan eşinin makam  odasının tefrişinin vakıf kaynaklarıyla yapıldığı iddialarıyla ilgili olarak, ”Ne Sosyal Yardımlaşma Vakfı’ndan, ne Sivas Hizmet Vakfı’ndan bu şekilde bir tefriş kesinlikle söz konusu olmamıştır. Şu anda adliyede söz konusu olan eşimin odası Adalet Bakanlığından gönderilen resmi mobilyalarla donatılmış durumdadır” diye konuştu.

Kendisine hediye edilen bir kamçıyla ilgili iddiayı da yanıtlayan Canpolat, oğlunun doğumu nedeniyle kendisine hediye edilen ve üzerinde oğlunun ismi yazan söz konusu kamçının valilikte sergilendiğini belirterek, ”Benim bu gibi konulara ne kadar hassas olduğumu 3 yıllık görev süremde etrafımdaki insanlar ve Sivaslılar çok iyi bilmektedir.

Hiçbir hediye benim özel mülkiyetime geçirilemez. Benim evimin kapısından hediye girmesi mümkün değildir” dedi.

”İDDİALARIN HİÇBİRİ GERÇEĞİ YANSITMIYOR”
Olayın ardından ortaya atılan hakkındaki çeşitli iddialara maddeler halinde cevap veren ve iddiaların hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını ifade eden Hasan Canpolat, şunları kaydetti:

”İddiaların tamamı insanların zihnini bulandırmaya, zan altında bulundurmaya yönelik, kişilik haklarına ve özel hayata saldırı, kamu görevi yapan insanlara iftira niteliğindedir. Bazılarını cevaplandırırken bile sıkıldığım bu iddiaların kamuoyu gündemine taşınmasının valilik makamını, Sivas Hizmet Vakfı yönetimini, şahsımı ve ailemi ne kadar rencide edeceği ortadır. Ancak ben ve yönetim kurulumuz bu tip konularla Sivas’ın gündeminin asla meşgul edilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Bu son derece rencide edici iddialarla ilgili olarak bundan sonra yapacağımız, ilgili mercilere gerekli bilgilerin verilmesi, gerekli yasal prosedürlerin yargıya taşınması ve bundan böyle kamuoyunu meşgul etmesine asla izin verilmemesidir.” Sivas’ın son 3 yılda Türkiye’de en fazla olumlu gündeme gelen il olduğunu vurgulayan Canpolat, şöyle devam etti:

”Ancak son dönemlerde bazı olumsuzluklar yaşanmıştır. Fakat bütün kurum ve kuruluşlarıyla tekrar Sivas’ın gündemi olumlu hale getirilecek. Bu konuda Sivas halkının ve Sivaslıların hiçbir biçimde endişelenmesine gerek yoktur. Sivas’ın gündemi bundan sonra asla bu tip konularla meşgul edilmeyecektir.”
Açıklamanın ardından, iddialara maddeler halinde cevap verilen dosya ve CD, basın mensuplarına dağıtıldı.

Ağustos 14, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Sincan’da ‘düğün korkusu’

Sincan Kaymakamı Ertan Yüksel, ilçede yasak olmasına rağmen düğünlerin ısrarla mahalle aralarında yapıldığını belirterek, ”Düğünü bir kişi yapıyor, bütün mahalle dinliyor. Bir başka evde hasta, cenaze ya da uyuyan bir bebek olabiliyor. Düğün sahiplerinden duyarlı davranmalarını bekliyoruz” dedi.

Yüksel, havaların ısınmasıyla birlikte ilçede başlayacak düğünler öncesi AA muhabirine yaptığı açıklamada, polis ekiplerinin uyarıda bulunmalarına, cezai işlem uygulamalarına rağmen düğün sahiplerinin, gürültü kirliliğine yol açan mahalle arası düğünler konusunda ısrarcı tutumlarını sürdürdüklerini söyledi.

”Sincanlı Oğuz”, ”Sincanlı Filiz”, ”Sincanlı Fehmi” gibi şarkıcıların ünlendiği ilçede, çalgıcıların düğünlerde kendilerini etraftakilere beğendirmek ya da ünlü olmak için enstrümanların sesini çok fazla açtıklarını, bu durumun gürültü kirliliğine yol açtığını kaydeden Yüksel, özellikle birbirine yakın mahallelerde yapılan ve iç içe geçen elektro bağlama, davul, zurna ve darbuka sesleri yüzünden polise pek çok şikayet telefonu geldiğine dikkati çekti. Yüksel, ”Düğünü bir kişi yapıyor, bütün mahalle dinliyor. Bir tarafta düğün yapılırken bir başka evde hasta, cenaze ya da uyuyan bir bebek olabiliyor. Düğün sahiplerinden duyarlı davranmalarını bekliyoruz” diye konuştu.

Yüksel, gürültülü düğünler yüzünden polis ekiplerinin kapı kapı dolaşıp düğün sahiplerini uyarmak zorunda kaldığını, bu nedenle kimi zaman asli görevlerini yapmakta sıkıntı yaşadıklarına işaret etti. Öte yandan, mahalle aralarında yapılan düğünlerin küçük yaştaki çocuklar açısından trafik kazası riskine neden olduğunu anlatan Yüksel, gürültü kirliliği ve trafik kazalarının önüne geçilmesi için bu yıl bazı tedbirler öngördüklerini bildirdi. Yüksel, mahalle aralarında düğün yapılmasına müsaade edilmeyeceğini, düğünlerin salonlarda yapılmasının teşvik edileceğini söyledi.

Tedbirler arasında, düğünlerin yerleşim birimleri dışında, kimsenin rahatsız olmayacağı açık alanlarda yapılmasının da yer aldığını dile getiren Yüksel, bu yerlere insanların otobüslerle taşınması halinde sıkıntı yaşanmayacağını düşündüklerini belirtti.

Yüksel, ilçedeki düğün salonlarının yetersiz olup olmadığını araştırdıklarına değinerek, bu konuda ihtiyaç tespit edilirse, düğünler için yeni düğün salonları açılmasını ya da bu tür etkinlikler için salonlar inşa edilmesini isteyebileceklerini kaydetti.

Ağustos 13, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , | Yorum bırakın

İşkencenin izleri silinecek

Sığınmacı ve mültecilere yönelik MATRA projesi ile Kayseri’de bulunan binden fazla sığınmacı ve mültecinin ülkelerinde gördükleri zulüm ve işkencenin izleri silinecek.

Proje uygulayıcısı Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği Başkanı ODTÜ Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fulya Kip Bernard, yaptığı açıklamada, Hollanda’nın Türkiye’de 12 adet sosyal dönüşüm projesi anlamına gelen MATRA projesini desteklediğini, bu kapsamda kendilerinin yürüttüğü projenin sığınmacılar ve mülteciler ile ilgili Türkiye’deki ilk proje olduğunu söyledi. Bernard, Türkiye’deki diğer MATRA projelerinin çoğunlukla insan hakları ve kadınlar ile ilgili konular üzerinde olduğunu bildirdi. Sığınmacı ve mültecilerin sorunlarının çözümüne katkı sağlamak, onlara psiko-sosyal destek sağlamak, bu amaçla yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışmalar yaptıklarını ifade eden Bernard, derneklerinin bu alanda çalışma yürüten tek kuruluş olduğunu kaydetti. Hollanda hükümetinin desteği ve Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği işbirliği ile Kayseri’de uygulamaya başlayacakları MATRA projesinin sığınmacı ve mültecilerin karşılaştıkları insani sorunların çözümü için büyük önem taşıdığını vurgulayan Bernard, şu bilgileri verdi:

”MATRA projesi, derneğimizin Kayseri’de kurulan temsilciliğinde yürütülecek 3 yıllık çalışmayı kapsamaktadır. Proje kapsamında Kayseri ve çevresinde barınan sığınmacı ve mülteci konumundaki insanlara psiko-sosyal danışmanlık hizmeti vereceğiz. Sosyal hizmet uzmanlarımız, bu insanlarla yaşadıkları yerlerde birebir görüşerek sorunlarını tespit edecek. Gerek duyulduğunda psikologlarımız devreye girecek. Sığınmacı ve mültecilerin maddi sorunlarının çözümü için yerel yönetimler ve yardım kuruluşları ile işbirliği içine gireceğiz. Yani onlara danışmanlık hizmeti verip sahip oldukları haklar konusunda bilinçlendirerek daha iyi şartlarda yaşamalarını sağlayacağız.”

”ZULÜM VE İŞKENCENİN İZLERİ SİLİNECEK”
Bernard, genelde insanların sığınmacı ve mültecileri ekonomik sıkıntılar ile kendi istekleriyle başka ülkeye göç eden insanlarla karıştırıldıklarını ve bu insanların Türkiye’de daimi olarak yerleştiklerinin sanıldığını söyledi. Sığınmacı ve mültecilerin geldikleri ülkelerinde zulüm ve işkence gördüklerini, çoğunun ailesinin öldürüldüğünü ve tüm yakınları ve mal varlıklarını bırakarak kaçmak zorunda kaldıklarını belirten Bernard, Türkiye’nin sadece Avrupa ülkelerinden mültecileri kabul ettiğini, Avrupa dışından gelen mültecilerin ise başka ülkelere yerleştirilene kadar geçici süreyle Türkiye’de kalmalarına izin verildiğini ifade etti. Bernard, şöyle devam etti: ”Kayseri’de resmi kayıtlara göre, 900 İranlı, 89 Iraklı az sayıda Çinli, Somalili, Filistinli ve Afgan olmak üzere bin 58 sığınmacı var. Bunların büyük çoğunluğu ülkelerinde zulüm ve işkenceye maruz kalmış kimseler ve buraya İçişleri Bakanlığınca yerleştirilmiş durumdalar. Ağırlık noktası kadın ve çocuklar olmak üzere bu insanların insanı bir şekilde yaşatılması bizim en büyük görevimiz. Yaklaşık 600 bin avro bütçeli MATRA projesi ile bu insanlarda zulüm ve işkencenin izlerini silmeye çalışacağız.”

Ağustos 13, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Hem doktor hem eczacı

Kayseri’de tıp fakültesini bitirdikten sonra eczacılık okuyan ve eczane çalıştırmaya başlayan Ümit Köroğlu, işyeri levhasında doktor unvanını kullanınca, Eczacı Odasıyla mahkemelik oldu. 3 gün meslekten men cezası verilen Köroğlu’nun, hukuk mücadelesi sürüyor.

Mimarsinan Mahallesi’nde iki yıl önce eczane açan Ümit Köroğlu (42), AA muhabirine yaptığı açıklamada, hem tıp fakültesi, hem eczacılık fakültesi mezunu olduğunu, ancak eczacılık yapmayı tercih ettiğini anlattı.

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1995’de ve Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden 2001’de mezun olduğunu, ancak hiç doktorluk yapmadığını ifade eden Köroğlu, Türkiye’de kendisi gibi hem eczacılık hem tıp fakültesi mezunu olan az sayıda insan olduğunu, ancak eczacılık yapan tek doktorun kendisi olduğunu vurguladı. Doktor olmasına rağmen eczacılık yapmasının birtakım sıkıntılara yol açtığını belirten Köroğlu, şunları söyledi:

”Eczaneyi açtığımda işyeri levhasına (doktor ve eczacı) diye yazdırdım. Ancak, Kayseri Eczacı Odası, işyeri levhamda doktor unvanımı kullanamayacağımı, ikinci unvanımın haksız rekabete girdiğini söyleyerek yazıyı kaldırmamı istedi. Bana bir doktorun aynı anda eczacılık yapamayacağı söylendi. Ancak, ben doktorluk yapmıyorum. Eczanemde kesinlikle hasta muayenesi veya herhangi bir tıbbi müdahale yapmıyorum. Bunu oda yetkililerine anlatmakta zorlanıyorum.”

-HUKUKİ MÜCADELE-

Eczacı Odası’nın konuyu Türk Eczacılar Birliği (TEB) ve İl Sağlık Müdürlüğü kanalıyla Sağlık Bakanlığı’na taşıdığını bildiren Köroğlu, TEB Yüksek Haysiyet Divanı’nın kendisi hakkında haksız rekabet yaptığı gerekçesiyle 3 gün meslekten men cezası verdiğini hatırlattı.

TEB Yüksek Haysiyet Divanı’nın kararına itiraz etmek için Ankara 6. İdare Mahkemesi’ne dava açtığını ifade eden Köroğlu, ”Ankara’da açtığım dava sonuçlanmadan eczacı odası yeniden bana ihtar verdi. Bunun üzerine odanın mahkeme sonucunu beklemesi için Kayseri İdare Mahkemesi’ne yeniden dava açtım. Doktorluk mesleği, Anayasa Mahkemesi kararı ile koruma altına alınmış bir meslektir. Bu hakkımı kullanmak için hakkımı hukuki yollarla arayacağım” diye konuştu.

-”TABİPLİK İLE DOKTORLUK FARKLI”-

12. Bölge Kayseri Eczacı Odası Başkanı Bülent Ünsal da Köroğlu’un
işyeri levhasına doktor ibaresi yazdırmasının, insanları yanlış yönlendirdiğini ve eczacılar arasında haksız rekabete neden olduğunu savundu.

Tabiplik ile doktorluk arasında farklılık bulunduğunu ifade eden Ünsal, şu bilgileri verdi:

”Tıp fakültesinden mezun olan insanlar tabip olurlar. Kendi alanında doktora ihtisası yapanlar ise doktor olurlar. Ayrıca, Eczacılar Yasası ve Sağlık Bakanlığı’nın Deontoloji Tüzüğü’nde meslekle ilgili kurallar belirlenmiştir. Eczanelerin işyeri levhalarında eczane ismi ve eczacının isminden başka reklam konusu olabilecek bir ifade yer alamaz. Köroğlu, doktor ifadesini reklam malzemesi yapmak için kullanmaktadır. Bu durum meslek etiğine de
aykırıdır. Onun mantığıyla hareket edersek, kendisi hukuk fakültesinden mezun olsa eczane levhasına bu kez avukat mı yazdıracak? Vatandaşı yanıltıcı ve haksız rekabete neden olacak bu uygulamaya izin vermeyeceğiz.”

Ağustos 12, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Konya’da konforlu dindarlık

Havuzlu villada oturup içinde mescidi olan dev alışveriş merkezlerinde gezinen yeni bir Müslüman tipi oluştu. Kendilerini ‘muhafazakâr’ olarak tanımlıyorlar.

Konya’da dindar ve toplumsal anlamda muhafazakâr kesim son yıllarda büyük değişime uğradı. Sermaye biriktiren ve zenginleşen bu Müslümanlar için “bir hırka bir lokma anlayışı” tüketim toplumuna yenik düştü. Artık bu şehirde de zenginleşen İslamcı kesim yaşam alanı olarak kendilerine içinde yüzme havuzlarının bulunduğu lüks villaları seçiyor, vakitlerini “kapitalizmin kaleleri” olarak nitelendirse de alışveriş merkezlerinde geçiriyor.

En muhafazakar işadamı 163 metrelik kentin en büyük gökdelenini ve alışveriş merkezini açıyor. Selçuklu Kulesi adıyla açılan 42 katlı binanın alışveriş merkezine “Kule City” adını vermekten rahatsızlık duymuyor. Ancak “Bu kadar da Amerikancı olunur mu, burası bir Müslüman kenti” eleştirileri üzerine İngilizce “city” kelimesini Latince “site” kelimesi ile yer değiştirmek zorunda kalıyor. Bu sitede ise Marks&Spencer’den Vakko’ya kadar hem ulusal hem de uluslararası markalara, güzellik merkezlerinden sinema salonlarına kadar her şeyi bulmak mümkün.

Elbette bu alışveriş merkezinin içinde de diğer 5 büyük merkezde olduğu gibi dini ibadetlerin yerine getirilmesi için mescit bulunuyor. Mescit sanayi işletmelerinde, lokanta ve restoranların çoğunda yer alıyor. İşyerlerinde Kuran’ı Kerim’den ayetler ve Hz. Muhammed’in sözleriyle birlikte batılı yazarların sözleri de duvarları süslüyor. Nüfusu bir milyonu aşkın kentte içkili lokanta sayısı 32. Ruhsatlı lokanta sayısı ise 520.

İÇKİSİZ EĞLENCE

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’in deyimiyle birkaç yıl öncesine kadar “yanımızda başörtüsü getirelim mi?” diye sordukları bu kentte kendilerini “dini açıdan muhafazakar” olarak nitelendiren işadamları, geçmişte kadın eli sıkmaktan çekinirken, bugün alkol kullanmasa da gelen konuklarına ısmarlamaktan rahatsızlık duymuyor. Kız çocuklarını İngiltere ve ABD’ye öğrenim görmeye gönderiyor. Personel alımı sırasında ise kadın erkek ayırımı yerine “niteliklerine” baktıklarını ve kadın erkekten daha bilgili ise onu işe aldıklarını söylüyorlar.

Tatil anlayışı İslamcı bu işadamları arasında da kabul görüyor, Akdeniz sahillerinin yanı sıra yurtdışına da tatile gidiliyor. Bir çoğu iş nedeniyle gittikleri ülkelere eşlerini “onlarda tatil yapsınlar, hava alsınlar” diyerek, yanlarında götürüyor. Beş yıldızlı ama mescitli Rixos’ta içkisiz “eğlence” ve spor kulüpleri “taraftar” geceleri düzenliyorlar. Lüks villada oturmayı “müsriflik” ya da israf olarak görmüyor ve “İhtiyaç duyulan hiçbir şey israf ya da lüks değildir” diyorlar. Lüks tüketimi “Üretim yaptığım, topluma katkı sağladığım sürece kullandıklarım lüks olamaz” sözleriyle açıklıyorlar. Kentte muhafazakar kesimin değişiminde cemaatlerin değişmesinin de etkisi olduğu dile getirilirken, Nur cemaati özellikle işadamları arasında yaygın.

MÜSLÜMAN VE AB’Cİ

Ticaret Odası’nın yaptığı bir araştırmada kentin yüzde 40.3’ü Türkiye’nin en gurur duyduğu özelliğini “Müslüman ülke” olarak açıklarken, Avrupa Birliği’ni destekleyenlerin oranı Büyükşehir Belediye Başkanı Akyürek’e göre araştırmalarda yüzde 83’e ulaşıyor. Toplumbilimcilere göre bu değişim zenginleşme ve burjuvalaşma sürecine girmenin sonucu. Ekonomik refah, muhafazakar bu kesimin “günün şartlarına uygun bir din anlayışına ve uzlaşmaya” neden oluyor. ABD’de gerçekleştirilecek sempozyumun düzenleyicilerinden Utah Üniversitesi Siyaset Bilimi profesörü Hakan Yavuz, Konya’nın “muhafazakar bir gelişme modeli” olarak ele alınacağını ve dinin ekonomik değerlerin etkisiyle nasıl dönüşüme uğradığının inceleneceğini söylüyor.

KAVRAMSAL DEVRİM

Yavuz, Türkiye’de İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerinde değil, Konya gibi muhafazakâr kentlerinde kavramsal bir devrim yaşandığını söylüyor ve Türkiye’nin İslam modelinin bu kentlerde şekillendiğini vurguluyor. Yavuz, “Türkiye sadece ekonomik açıdan değişmiyor, Türkiye’deki din anlayışı köklü değişikliğe uğruyor” diyor.

‘Seccadeden kalkmayanı işe almam’

Konya’nın en önemli işadamlarından birisi 54 yaşındaki Seyit Mehmet Buğa. Gıdadan inşaata, alışveriş merkezlerinden mağaza zincirlerine kadar 10’dan fazla şirketi barındıran İttifak Holding’in patronu. Konya’nın en yüksek gökdelenini inşa eden ve alışveriş merkezine “City” adını verdiği için eleştiriler üzerine adını “Site”ye çevirmek zorunda kalan işadamı, Konyalı muhafazakâr işadamlarının değiştiğini değil, geliştiğini söylüyor. İş yaşamında da “yaradılış kurallarına uymadan” başarılı olunamayacağını söylüyor. Başarılı olabilmek için sermaye, doğru iş kolu, cesaret, entelektüel sermaye ve pazara gereksinim duyulduğunu anlatan Buğa, “Biz kaderciyiz. Tüm önlemleri aldıktan sonra kadere boyun eğeriz” diyor.

ALİ NESİN HAYRANI

Ünlü yazar Aziz Nesin’in matematik profesörü oğlu Ali Nesin’i çok beğendiğini söyleyen Buğa, işadamları arasında “eleman seçimi” yüzünden çok eleştirildiğini anlatıyor: “Bana iki tane CV gelse, ben onun çok dindar olup olmadığına ya da cinsiyetine bakmam. Bilgisayar kullanacak kasiyer alınacaksa, zamanını seccadede geçiren, başını seccadeden kaldırmayan birini, işi bilmiyorsa almam. Dindarlık birinci sırada değildir.”

‘Bu şehirde kendine özgü dindarlık şekli var’

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay, 80’li yılların ortalarından başlayan ve bugün de süren Anadolu kentlerinde bir modernleşme ve ciddi bir ekonomik gelişmenin olduğunu ve bunun öncülüğünü de İslami referansları ağır basan muhafazakar işadamlarının yaptığını söylüyor. Bu insanların İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in “Ticaretle uğraşınız ve cesur olunuz. Çünkü rızkın onda 9’u ticarettedir ve cesarettedir” diyen hadis-i şerifinden hareket ettiklerini anlatarak, şöyle konuşuyor: “Bu anlayış cesareti getiriyor. Kadercilik negatif anlamda değil.”

SENTEZ YAPAN ŞEHİR

Aktay, Özal döneminde başlayan neo liberal politikaların muhafazakar kesimin ekonomik sistem içindeki rolünü teşvik ettiğini söylüyor. Konya’yı “Muhafazakârlıkla kapitalizmi, dindarlıkla modernleşmeyi kendine özgü yolla birleştiren şehir” olarak nitelendiren Aktay, “Muhafazakâr kapitalin birikimi dindarlık biçimini değiştirdi. Konya’da kendine özgü dindarlık biçimi var. Ama bu konforlu dindarlık ‘Bir lokma bir hırka’ dindarlığı değil. Örneğin villalarda oturmak, lüks değil, nimetlerin dışa vurumu. Tanrı vermişse bunu dışa vuruyor Konyalı dindar. Tüketim kültürünü çok da dizginlememiş durumda. Eskiden tüketime ‘israf’ diyerek, duyarlı iken günümüzde dindarlık kapitalizmin tüketimine direnemiyor. Diyalog kapısı olacaksa müşterisine içki ısmarlıyor. Bunun için de elitlerin yaptığını referans alıyor. Örneğin Başbakan’ın içkili ortamlara girmesi referans kabul ediliyor.”

Haber: Pervin Kaplan
Kaynak: http://www.sabah.com.tr

Ağustos 12, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Müdürü haraca bağlamışlar

Ankara’nın Harlem’i olarak bilinen Çinçin’de sokak çetelerinin devletin okul müdürünü haraca bağladığı ortaya çıktı!
Hürriyet’in “Başkentte Kábus Okul” manşetini değerlendiren Ankara Valisi Önal, “Olay münferit ve daha önce okul müdürü oradaki çetelere kömür vermiş. Bu sene vermeyince bu olay çıkmış” dedi.

ANKARA Valisi Kemal Önal, Çinçin Bölgesi’nde öğretmenleri silahla tehdit edilen, karşısında uyuşturucu satılan Hıdırlıktepe İlköğretim Okulu’ndaki olayları doğrularken, “Okul müdürü oradaki çetelere daha önce kömür vermiş. Bu sene vermeyince olay çıkmış” dedi. Hürriyet’in “Başkent’te Kábus Okul” başlığı ile duyurduğu haberi değerlendiren Ankara Valisi Önal, şunları söyledi: “Polisin olmadığı yerde huzur olmaz. Polis orada var ki orada öğretim devam ediyor. Olay münferit ve daha önce okul müdürü oradaki çetelere kömür vermiş. Bu sene vermeyince bu olay çıkmış.”

Önal, geçen yıl kömür veren müdürün halen görevde olan müdür olup olmadığı yolundaki soruya, “Şu an için bilemeyeceğim” yanıtını verdi. “O bölgede biraz sorunlar var” diyen Ankara Valisi Önal, şöyle devam etti: “Bütün emniyet güçleri onun üzerine gidiyor. Şu anda öğretim de devam etmektedir orada. Uyuşturucu konusu tabii bizim en çok üzerinde durduğumuz konu. Çünkü öğrencilerimizin bu belanın dışında tutulması lazım. Polis gecesini gündüzüne katarak bütün birimleri ile bunun üzerinde duruyor. Ayrıca kendi emniyet asayiş görevinin dışında okullarda veli toplantıları yapıyor. Velilerle çocuk arasındaki ilişkide uyuşturucunun önemi konusunda devamlı konferanslar veriliyor. Yani polis üzerine düşen görevi yapıyor. Bütün bu olayların üstüne büyük bir dikkatle ve titizlikle gidiyoruz.”

Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yaşananları bir güvenlik sorunu olarak nitelendirdi.

Başkan:Bunlar İşgalci

HIDIRLIKTEPE İlköğretim Okulu’ndaki olaylarla ilgili değerlendirme yapan Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki şunları söyledi: “Okulların sorumluluğu bizde değil. O bölgede bir kaç okul var. O okullarda devamsızlık arttı. Bazı öğrencilerin de okuldan ayrıldığını duyuyoruz. Bütün problemli insanlar bu bölgede toplanmış. Bu insanlar işgalci. Biz boş durmuyoruz. Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında Çinçin Bağları’ndaki yıkımlarımıza devam ediyoruz. Bunlar kavgasız döğüşsüz olduğundan dikkat çekmiyor. Bu devrim niteliğindedir ve sorunların çözümünde çok önemli bir harekettir.”

Kabus Okulu hakkında ortaya atılan iddialar….

Ankara’nın Hıdırlıktepe İlköğretim Okulu’nda yaşananlar akıllara durgunluk veriyor. TED Ankara Koleji’nin kardeş okulu da olan ilkokulun önünde öğrencilere esrar satılıyor. Öğretmenler çevredekiler tarafından bıçakla tehdit ediliyor, tacize uğruyor. Kömür isteyen bir öğrenci bu kabul edilmeyince müdüre silah çekiyor.

ANKARA Hıdırlıktepe İlköğretim Okulu’nun önünde öğrencilere esrar satılıyor. Öğretmenler tehdit ediliyor. Mahalleliye kömür vermeyen müdürün otomobiliyse parçalandı. Bir süre önce 16 yaşındaki bir öğrenci müdürün odasını basarak kömür istedi. Müdürün karşı çıkması üzerine silah çeken öğrenci okuldan ayrıldıktan sonra bir grup okulu basmaya kalktı. Müdür bahçe etrafında toplanan kalabalığı görünce İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne haber verdi. İl Milli Eğitim Müdürü Murat Bey Balta da, “Müdürümü rehin aldılar” diyerek Emniyet’i bilgilendirdi. Polis kalabalığı dağıttı. Bunun üzerine iki hafta önce müdürün Telsizler’deki evinin önünde otomobilinin tekerlekleri patlatıldı, camları parçalandı. Polis, müdürün otomobiline saldıranın okuldan bir öğrenci olduğunu tespit etti ve gözaltına aldı. Suçu sabit görülen öğrencinin yaşı küçük olduğu için serbest bırakıldı.

TOPLU HALDE GELİYORLAR

Bazı veliler TED Ankara Koleji’nin kardeş okulu olan Hıdırlıktepe İlköğretim Okulu’nun karşısındaki bir dernekte kumar oynatıldığını iddia ederken, okul çıkışı da çocuklarına zorla esrar verilmeye çalışıldığını savundular. Veliler, bazen esrar almayan çocukların dövüldüğünü de öne sürdüler. Öğretmenler de çevredeki kişiler tarafından bıçakla tehdit edilirken, okula toplu halde gidip toplu halde gelmeye başlamışlar. Kadın öğretmenlere ise hemen her gün sarkıntılık yapıldığı iddia ediliyor.

ÖĞRENCİLER YATILIYA

Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, tüm iddiaları doğrularken, “Öğretmenlerimizin hizmet vermesi mucize. Polisin giremediği yere girebilen tek devlet kurumu milli eğitim” dediler. 50’nin üzerinde başarılı öğrenci bu bölgeden ‘kurtarılıp’ Ankara’daki 3 yatılı bölge okuluyla, 2 pansiyonlu ilköğretim okullarına yönlendirildi.

Esrar almaya mı geldiniz

ÇİN Çin Bağları. Kumarın, uyuşturucunun, gaspın kol gezdiği mahalle. “Polis bile giremez” diye ün salan semti Başkent’in. Hürriyet muhabiri Eray Görgülü ve foto muhabiri Oğuz Demir Hıdırlıktepe İlköğretim Okulu’na gittiler. 9-10 yaşlarında çocuklar çevirdi, arabayı ve dudaklarından dökülen ilk cümle şöyle oldu: “Esrar almaya mı geldiniz?” Okulun önünde, hemen karşısında esrar, hap satılıyor. Üstelik bazen “zorla”… “Al, iç şunu” baskısıyla. Geçenlerde bir ilkokul öğrencisine hap içiriyorlar. Bayılınca eve yollanıyor çocuk. Annesi yoğurt yediriyor.

Kaynak:Hürriyet

Ağustos 12, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Dikmen’de istimlak tepkisi

Dikmen’de, ev ve arsalarının Ankara Büyükşehir Belediyesince istimlak edilmesinin ”yasal çerçevede” yapılmadığını öne süren semt sakinleri, 632 imzalı dilekçeyi Büyükşehir Belediyesine verdi.

Kızılay Güvenpark’ta toplanan grup adına açıklama yapan Tarık Çalışkan, haklarının belediye tarafından gasp edildiğini öne sürerek, yasal çerçevede haklarının verilmesini istedi. Kentsel dönüşüm projesine karşı olmadıklarını ifade eden Çalışkan, şunları söyledi:

”Arsalarımız ortalama 400 metrekare, ancak belediye bize yaklaşık
100 metrekarelik ev vermek istiyor. Ayrıca, bizlerden 30 bin YTL isteniyor. Bizler emekli insanlarız. Ya çalışmıyoruz, ya da dar gelirliyiz. Biz bu parayı nasıl veririz. Ben 480 YTL emekli maaşı alıyorum. Ayda nasıl 740 YTL öderim. Ekonomik bir ödeme planı yapılmadığı takdirde mücadelemize devam edeceğiz.”

Açıklamanın ardından 7 kişilik bir grup, Büyükşehir Belediyesi İmar İşleri Daire Başkanlığına 632 imzalı dilekçeyi vermek istedi. Ancak, burada dilekçeyi verecek yetkili bir kişi bulamayan grup, Ulus’taki Büyükşehir Belediyesine yürümek istedi. Geniş güvenlik önlemi alan polis eşliğinde Ulus’a gelen grup, dilekçeyi vererek, olaysız dağıldı.

Ağustos 12, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , | Yorum bırakın

Konya’da 2 milyon yıllık diş

Konya’nın Ereğli ilçesine bağlı Zengen beldesinde kum ocağında yapılan kazı sırasında bulunan, yaklaşık 2 milyon yıllık olduğu tahmin edilen bir mamuta ait diş fosili, Antropolog Prof. Dr. Erksin Güleç tarafından incelendi. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erksin Güleç, 18 Haziranda bulunan 2,5 metrelik mamut fosilini yerinde incelemek ve yörede tespitler yapmak üzere Ereğli’ye geldi.

5 parça halinde kırılmış olarak bulunan Ereğli Müzesindeki 2,5 metrelik mamut dişini inceleyen, ardından da fosilin bulunduğu Zengen’deki kum ocağında incelemeler yapan Güleç, mamut dişi fosilinin bulunması haberini aldıktan sonra, Kültür ve Turizm Bakanlığına müracaat ederek, Zengen bölgesinde inceleme izni aldıklarını ifade etti.

Mamutların yaşadığı dönemde bu bölgede bataklık ve göllerin bulunduğunu tahmin ettiklerini anlatan Güleç, iklim değişikliği sonucu, bölgedeki bataklıkların kurumasıyla birlikte mamutların toplu ölümlerle karşılaşmış olabileceğini düşündüklerini belirtti. Bölgede bilimsel kazıların yapılması gerektiğinin altını çizen Güleç, şunları kaydetti:

”Burada yapılacak kazılarda dünyanın geçmişini anlamamıza yardımcı olacak buluntular elde edilebilir. O dönemde insanlar Afrika kıtasından kuzey yarımküreye akın akın göç ettiler. Zengen, bu insanların göç yolları üzerinde bulunuyor. Bataklıkların o dönemde yoğun şekilde bulunduğu bu bölgede, insan fosilleri de bulunabilir. Burada o döneme ait insan fosillerine rastlanması durumunda, dünyanın çeşitli yerlerinden bilim adamları bölgeye gelmek isteyecektir.”

Güleç, yörede kazı çalışması yapmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile görüşmelerin sürdüğünü sözlerine ekledi. 18 Haziran tarihinde Zengen’de belediyeye ait iş makinesi ile çalışma yapılan kum ocağında kazı sırasında, yaklaşık 2 milyon yıl önce yaşadığı tahmin edilen bir mamutun 2,5 metre uzunluğundaki dişi bulunmuş, 5 parça halinde çıkarılan diş fosili Ereğli Müzesinde koruma altına alınmıştı.

Ağustos 12, 2008 Posted by | İçanadolu | , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın