Tüm Haberler

Haberler bizde…

Akdeniz’de cennetten bir köşe

Doğanın yer yer tarihle de kucaklaştığı Kaş ve çevresi, dalış için de en çok tercih edilen noktalar arasında yer alıyor. Daha önce hiç gitmediğim, gidince ise özellikle de pırıl pırıl denizine vurulduğum bu minik sahil kasabası hakkında sizi de bilgilendirmek, gitmeyenlerin aklını çelmek, daha önce gidenleri ise yeniden heveslendirmek istedim. İşte size Haziran ayında yaptığım 6 günlük Kaş gezimden, bu şehire gitmek isteyenlere bir kaç küçük not…

İLK İŞ ULAŞIM
Kaşa gitmeye karar verdiyseniz yapmanız gereken ilk iş ulaşım sorununu halletmek. Kendi aracınız ile gitmeniz size orada ulaşım özgürlüğü sağlasa da İstanbul-Kaş arasının yaklaşık 950 km olduğunu unutmayın. Yani sizi uzun bir yolculuk bekliyor. Otobüs ile Kaş yaklaşık 15 saat sürüyor. İstanbul’dan Kalkan ve Kaş’a, Kamil Koç, Metro ve Pamukkale turizmin direkt seferleri var. Kaş’a Fethiye üzerinden aktarma yapanak da gidebilirsiniz. Fethiye’ye bir çok otobüs firmasının seferleri var. İstanbul-Fethiye yaklaşık 850 km, Fethiye Kaş arası ise 108 km.



Tabii bir de uçak alternatifi var. Kaş, Antalya Havalimanı’na 200, Dalaman Havalimanı’na ise 160 km uzakta. Daha yakın olduğu için Dalaman Havalimanı’nını tercih etmenizi öneririm. Dalaman’a THY’nin (www.thy.com.tr), Atlajjet’in (www.atlasjet.com) ve Onur Air’in (1 Temmuz’da başlayacak) uçuşları var. Uçak tarih ve saatlerine internet sitelerinden de ulaşabilirsiniz.




ACABA NEREDE KALSAK?
Ulaşım işini hallettik, şimdi sırada ‘nerede kalacağız’ sorusu var. Kaş’ın içinde birçok otel ve pansiyon var. Bunun dışında Kaş’ın merkezine 10 dakika yürüme mesafesinde bulunan Küçük Çakıl koyunun karşı sırasında da bir çok otel bulunuyor. Tüm bunların yanında Çukurbağ Yarımadası otel yönünden zengin. Hatta Kaş’ın en büyük oteli Aquapark Hotel (www.aquapark.org) de bu yarımadanın en ucunda. Ben arkadaşlarımın ve tur şirketinin tavsiyesi üzerine bu otelde kaldım. Beyaz minik binalar, lacivert çerçeveler, pembe begonviller ile tam bir Akdeniz oteli. Çukurbağ Yarımadası’ndan Kaş’a minübüsler var. Bu minübüsler, Kaş limanın hemen yanından her saat başı kalkıp, yarımadayı dolaşıyor ve yine kalkış noktasına dönüyor.



Tatilden ne beklediğiniz ile ilgili olarak kalacak yer kısmı şekillendirilebilir. Eğer gittiğiniz otelde kalıp, deniz-havuz keyfi yapmak istiyorsanız Aquapark Hotel gibi bir oteli tercih edebilirsiniz. Ancak etrafı gezmek, her gün farklı bir şeyler yapmak istiyorsanız ben Kaş’ın içinde minik bir otel ya da pansiyonlardan birinde kalmanızı tavsiye ederim. Böylece, eğer arabanız ile gelmediyseniz sadece belirli saatlerde kalkan minübüslere de bağlı kalmamış olursunuz. Bir diğer alternatif de şehir meydanından yürüyerek 10 dakika kadar uzaklıkta olan Küçük Çakıl mevkiindeki oteller. Böylece hemen onların kendi önündeki plajlarından deniz girme imkanınız da olmuş olur. Kaş’daki oteller ile ilgili daha fazla bilgiyi internette arama yaparak da edinebilirsiriz.

YEMEK VE İÇKİ
Kaş’ın içinde yemek için bir çok güzel yer var. Balık konusunda tam meydandaki Mercan Lokantası pek ünlü. Onun dışında ev yemeklerinden fast-food tarzı yemeklere kadar her zevke uygun yemek yenilebilecek yerler var. Eğer OK (Oda Kahvaltı) olan bir yerde kalıyorsanız akşam yemekleri için Kaş’a inmenizi öneririm. PTT’nin yakınlarında ev yemekleri yapan Musakka var. Mercan Lokantası’nı sağınıza alacak şekilde yokuş yukarı doğru çıktığınızda Zeytin var. Bahçesi çok güzel, saatlerce oturup, manzaranın keyfine varabilirsiniz.




Şehir merkezindeki yerlerin yanı sıra benim size özellikle bir tavsiyem var, Gümüş Ali’nin yeri. (Telefonu: 0-242-844 22 69) Deniz tarafındaki lokanta, Kaş’tan Kalkan’a doğru giderken, meşhur Kaputaş plajını geçtikten sonra, Kalkan ile Kaputaş arasında. Araba ile Kaş’tan 25, Kalkan’dan ise 5 dakika uzaklıkta. Ali’nin eşi Aysun’un o güzel yemeklerinden yemek için mutlaka gitmelisiniz. Aysun, 19 yaşında, ikinci çocuğuna hamile dünyalar tatlısı biri. Çeşit çeşit gözlemeleri, üzeri yoğurtlu ve domates soslu kızartmayı, mantıyı ve höşmerimi yemeden gelmeyin. Kaymak ile yapılan tatlıyı ılık getiriyorlar, ‘yeme de yanın da yat’ deyimi sanırım onun için söyleniyor. Benim gibi daha önce hiç bu tatlıyı yememiş herkese öneririm.

Gece eğlencelerine gelince; Kaş’ın eğlence hayatı çok hareketli değil. Daha çok masanızda içki içip müzik dinleyebileceğiniz tarzda yerler var. Zaten çoğu lokanta belirli saatten sonra içki içilen mekanlara dönüşüyor. Kaş meydanı bu barlar konusunda çok seçenekli bir yer. Size bir akşam için Dejavu’yu (Mercan Lokantası’nı sağınıza alıp yokuşu çıktığınızda Zeytin’in yan tarafında) önerebilirim. Yüksekte olduğu için bir yandan içkinizi içip, bir yandan manzarayı seyrederken güzel müzikler dinleyebileceğiniz bir yer.




YEDİK, İÇTİK SIRA GELDİ GEZMEYE
PATARA
Geçtiğimiz günlerde İngiliz Sunday Times Gazetesi tarafından bir kez daha ‘Dünyanın en güzel plajları arasında’ gösterilen 22 kilometrelik Patara Plajı,dünyanın ikinci, Türkiye’nin ise en uzun kumsalı.

Eğer arabasız iseniz Otogar’dan Patara’ya minübüs ile gidebilirsiniz. ( Minübüs saatleri ile ilgili bilgi almak için 0-242-836 21 57) Patara Plajı, Kaş’tan 1 saat, Kalkan’dan ise 30 dakika mesafe uzakta. Patara, uçsuz bucaksız altın rengi bir kumsalı olan bir yer. Patara’ya gelmeden yol üstünde gözleme yapan yerler. İsterseniz önden oralarda bir şeyler atıştırabilirsiniz. Ya da kumsalın girişinda daha çok fast-food tarzı yemekleri olan bir cafe var. Oradan da yemek-içecek ve tuvalet gibi ihtiyaçlarınızı giderebilirsiniz. Kumsalın cafenin önüne düşen kısmında şezlong ve şemsiyeler var. Bu nedenle de bu kısım biraz kalabalık. İsterseniz denizi solunuza alıp daha ilerilere gidebilir, kumsalın daha sakin kısımlarının keyfini çıkarabilirsiniz.
Benden size küçük bir uyarı, gittiğiniz minübüsün dönüş saati ile ilgili bilgi alırsanız, dönüş için erkenden plajdan ayrılıp, minübüs beklemek zorunda kalmazsınız.

KAPUTAŞ PLAJI
Kalkan-Kaş yolunda dağların ve virajların arasında giderken bir anda beliren bir plaj Kaputaş Plajı. Kalkan’dan araba ile yaklaşık olarak 10 dakika, Kaş’tan ise 20 dakika uzaklıktaki plaja 200’e yakın basamak merdiven inerek ulaşılıyor.



Üşenmeyip o merdivenlerden inin ve masmavi denizin kıyıda turkuaza dönüştüğü, bembeyaz çakıl taşları ile kaplı, tropikal bir adayı andıran bu minik sahildeki, dalgaların ve denizin keyfini çıkarmadan sakın Kaş’tan ayrılmayın.




KÜÇÜK ÇAKIL-BÜYÜK ÇAKIL
Küçük Çakıl, yürüyerek merkezden 5-10 dakika uzaklıkta. Güneşlenmek için kayalıkların üzerine platformlar oluşturulmuş. Büyük Çakıl ise Küçük Çakıl’ı geçtikten sonra yürüyerek 20 dakika kadar uzaklakta. Ancak yokuş yukarı olduğu için yürümek yerine limanın yanından kalkan minübüsler ile gitmenizi öneririm. İki yerde de kaynak suyuları çıktığı için deniz suyu sıcaklığı oldukça soğuk.





TURLAR
Kekova-Batıkşehir-Üçağız-Kaleköy
Sabah saat 10 gibi Kaş limanından hareket eden tekneler, birbirinden güzel koylara uğrayarak, üçağız köyüne geliyor. Üçağız minik bir köy. 30 dakika gibi kısa bir sürede geziliyor. Sonra Deprem ile sular altında kalan şehir kalıntılarının olduğu Batıkşehir’in yanından geçerek Kaleköy’e geliyor. Batıkşehir’de yüzmek ve dalmak yasak. Ancak kano ile kıyıya yakın gezip, Batıkşehri daha iyi görebilme şansınız var. Kaleköy, minik şirin bir köy. Adının Kaleköy olmasının neredi, köyün üstündeki kale. Biraz çıkışı zorlu olsa da Kale’ye çıkmaya sakın üşenmeyin. Çünkü olağan üstü bir manzarası var. Kaleköy’den sonra tur, yine bir iki güzel koya uğrayıp, 5-6 gibi Kaş’a dönüyor.




Saklıkent Kanyonu-Xanthos-Kaputaş Plajı
Bu tur araç ile yapılıyor. Köyde kahvaltı ve çay keyfinden sonra Saklıkent’e gidiliyor. Saklıkent Kanyonu zorlu bir yürüş parkuru. Kanyonun içlerine girdikçe su seviyesi yükseliyor ve bu zorlu bir yürüyüş raftingi bile olabiliyor. Saklıkent Kanyonu’nun suyu Patara’ya dökülüyor. 1-2 saatlik yürüyüşten sonra su kenarındaki lokantalarda alabalık keyfi yapıp biraz dinlendikten sonra Xanthos’a doğru yola koyulunuyor. Xanthos gezisinden sonra 1 saat kadar Kaputaş Plajı’nda denize girilip, Kaş’a dönülüyor.



Bu oldukça yorucu bir tur, ama bir o kadar da keyifli. Eğer bu tura katılmayı düşünüyorsanız içinize mayonuzu, onun üstüne de şort gibi rahat bir şey giymenizi öneririm. Ayağınıza plastik deniz ayakkabısı giymeniz gerekiyor. Normal terlik ile o sularda yürümek imkansız. Eğer böyle bir lastik ayakkabınız yoksa 1-2 YTL’ye oradan da kiralayabilirsiniz. Ayakkabıların içine çorap almayı da unutmayın. Zaten suyun hızından bu ayakkabılar da bir anda ayağınızdan çıkıp kaybolabiliyor. Bizim turdaki herkes ayakkabısının tekini kaybetmişti. Tur sonrasında da yanınıza yedek mayo ve kıyafet almanız iyi olur. Çünkü geri döndüğünüzde her tarafınız kum olmuş oluyor. Kanyon içinde cep telefonu çekmiyor, boşuna taşımanıza gerek yok. Eğer yanınıza resim çekmek için fotoğraf makinesi alacaksanız, onu su geçirmeyen bir torbaya koymanızı öneririm. Çünkü suyun yükseldiği yerlerde makinaları sudan korumak oldukça zor oluyor.
Ben Atgen Turizmin turlarına katıldım. Oldukça da memnun kaldım. Size onları önerebilirim. (İrtibat için: 0-242-836 32 92, Sefer bey)

Doğanın yer yer tarihle de kucaklaştığı Kaş ve çevresi, dalış için de en çok tercih edilen noktalar arasında yer alıyor.

MEİS ADASI
Meis adası Yunanistan’ın Türkiye’ye en yakın adası. Kaş’tan Meis’e günü birlik turlar var. Ancak bunun için pasaportunuzun ve vizenizin olması gerekiyor. Onun için gitmeden önce vize işlemlerini halletmeniz gerekiyor.

YUNUSLAR İLE YÜZME
Çukurbağ Yarımadası’nın hemen girişinde denizin içindeki minik havuzda yunuslar var. Burası daha çok rehabilitasyon için kullanıyorsa da halka da açık. Belirli ücret dahilinde yunuslar ile yüzebiliyor, resim çektirebiliyorsunuz.

ALIŞVERİŞ
Bir çok turistlik bölgede satılan tişört, çanta ve takı gibi hediyeliklerin yanı sıra Kaş’ta gerçekten çok zevkli takı ve aksesuarlar bulabilirsiniz. Daha çok ham ketenlerin kullanıldığı otantik kıyafetler, değişik kesimli etek ve pantolonların yanı sıra özel dokuma kumaş dükkanlarını tavsiye ediyorum. Bu aralar plajlarda havlu yerine kullanılabilen, peştemal tarzı özel dokuma kumaşlar Kaş’ta da çok moda. Kaş’a gitmişken bunlardan birer tane edinmeniz gerek. Üstelik Kapalaçarşı’dan da daha ucuza satılıyor. Değişik renk ve desen ya da düz seçenekleri var. Fiyatları ise 7,5-10-15 YTL arasında değişiyor.
Bir diğer çok fazla gördüğüm şey ise ‘oya’lardı. Kaş halkı trendi yakalamış. Bir çok ünlü markanında koleksiyonlarında detay olarak kullandığı oyalar, aksesuardan takılara kadar bir çok şeyde kullanılmış.




KÜÇÜK BİR NOT
Kaş’ta Ziraat Bankası, Halk Bankası, İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası var. Eğer başka bir bankayı kullanıyorsunuz, bu bankalardan para çekip çekemeyceğinizi kontrol edip, yanınıza ona göre para almanızı öneririm.

Kaynak:www.ntvmsnbc.com

Ağustos 10, 2008 Posted by | Gezi | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

En iyi 6. kumsal bizde

İngiltere’de yayımlanan The Independent gazetesi, deniz  kaplumbağalarıyla ünlü, yaklaşık 6 kilometre uzunluğundaki İztuzu kumsalına, ”en iyi 10 kumsal” sıralamasında yer verdi.

Gazete, 6. sırada gösterdiği İztuzu’nun doğal özelliklerine değinirken, kumsalın tatlı su ile deniz suyu arasında uzandığına dikkati çekti ve bölgeyi ziyaret edenlerin tercihlerine göre tatlı veya tuzlu suda yüzme olanağı bulunduğunu belirtti.

Ulaşım konusunda da bilgi veren gazete, Dalyan rıhtımından kalkan dolmuş teknelerle, Likya kaya mezarlarıyla derin yamaçların görülebildiğini, sazlıklar arasında yapılan 45 dakikalık yolculuğun keyifli olduğunu kaydetti.

Gazete, kumsala gelenlerin genellikle Avrupalı olduğunu ve bölgenin ”neşeli bir görüntüsünün” bulunduğunu ifade etti.  Listede, aşıkların ve balayına çıkan genç evlilerin tercih ettiği İtalya’daki Priaia del Fuoco ilk sırada yer aldı. Ailelerin tercih ettiği Korsika sahilleri ikinci, Yunanistan’ın Mykonos adası üçüncü, İbiza dördüncü, doğa sporlarını sevenlerin gittiği Mallorca beşinci, Valencia yedinci, sosyetenin tercihi Monte Carlo sekizinci, Elounda yarımadası dokuzuncu ve Fransa’nın güneyi onuncu sırada gösterildi.

Ağustos 10, 2008 Posted by | Gezi | , , , , , , , | Yorum bırakın

Türkiye turizmde rotasını değiştiriyor

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, 2007 yılında turizmde ağırlığı Güney Amerika ülkelerine vereceklerini söyledi. Koç, ‘Çünkü orada da kalkınan Brezilya ve Arjantin gibi dev ülkeler var. Onların ülkemize gönderdikleri yıllık turist sayısı 10 bini bile bulmuyor. Ama bütün dünyaya açılmamız gerekiyor’ dedi.

Antalya’nın Kemer İlçesi’ne bağlı Beldibi Beldesi’nde düzenlenen 10’uncu Türk Devlet ve Toplulukları Dosluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı’nda DHA’nın sorularını yanıtlayan Bakan Koç, turizme yönelik ilginç açıklamalar yaptı. ‘Master Plan’ diye adlandırılan 2023 yılı stratejik planının 15- 20 güne kadar Yüksek Planlama Kurulu’ndan geçeceğini anlatan Koç, ‘Hemen onun ardından da kasım veya aralık ayı sonlarına doğru, Kültür Envanteri’ni çıkarmaya çalışacağız. Böylece sağlam, bağlayıcı ve ufkumuzu açan programlarımız olmuş olacak’ diye konuştu.

YENİ MÜŞAVİRLİKLER

Bakan Koç, kültür ve tanıtım müşavirliklerinde bazı eksiklikler bulunduğunu ve bunu gidermeye çalıştıklarını da vurgulayarak, ‘Teklifi Bakanlar Kurulu’na gönderdim. Yakında Maliye Bakanlığı’ndan da çıkacak. Ondan sonra, Pakistan, Hindistan, Yunanistan, Bulgaristan, Güney Afrika ve Suudi Arabistan’da Kültür ve Turizm Müşavirlikleri açıyoruz. Şimdiye kadar bunlar yoktu. Büyük bir eksiklik. Böylece bu bölgelere de ağırlığımızı vereceğiz’ dedi.

ROTA GÜNEY AMERİKA

Bakan Atilla Koç, şunları söyledi:

‘2007’de biraz daha araştırma yaparak tam neticeye varmak istiyorum, ama 2007’de ağırlığımızı Güney Amerika’ya vereceğiz. Çünkü orada da kalkınan Brezilya ve Arjantin gibi dev ülkeler var. Onların ülkemize gönderdikleri yıllık turist sayısı 10 bini bile bulmuyor. Ama bütün dünyaya açılmamız gerekiyor. Onun ötesinde, Türkiye’de de termal turizminden kongre turizmine kadar yeni çalışmalar içerisindeyiz. Karadeniz Bölgesi’nde de yayla turizmi üzerine çalışmalarımız devam ediyor. Yani Türkiye’nin her tarafında bir yenileme arzusu içerisindeyiz. Ancak, bunlar dünden bugüne değişecek konular değil. 2007 yılında tekrar bir ivme kazanmamız bu gibi hizmetlerin de hızını artıracaktır.’

Ağustos 8, 2008 Posted by | Gezi | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Almanlar’ın Türkiye sevgisi

Alman internet sitesi Holiday Check’in, müşterileri arasında yaptığı ankette 31 Türk oteli, ”2005’in En İyi 99 Oteli” arasında yer aldı.

Antalya’nın Kemer İlçesi’nde düzenlenen 2. Avrupa Türkiye Turizm Zirvesi’nde, Alman internet sitesi Holiday Check tarafından 2005 yılında yurtdışında tatil yapan müşterileri arasında yaptığı ankette, en çok oyu alan Türk otellerinden 31’inin, ”2005 Yılı En İyi Otelleri” arasına girdiği bildirildi.

Zirvenin gala yemeğinde konuşan Holiday Check internet sitesinin kurucularından Alman Dr. Axel Jockwer, 2005 yılında Alman turistlerin 15 farklı ülkeye tatile gittiğini, ancak İspanya, Türkiye, Yunanistan ve Mısır’ın bu ülkeler arasında ilk sıralarda yer aldığını bildirdi.

Jockwer, yaklaşık 250 bin oyun değerlendirildiği ankette Alman turistler tarafından 31 Türk otelinin en çok oyu alarak, En İyi 99 Otel arasına girdiğini kaydetti.

Ankette otellerin durum, servis, yemek ve odalar kategorilerinde ayrı ayrı değerlendirildiğine de dikkati çeken Jockwer, ankette Türkiye’nin ardından İspanya’nın da 24 otelle dereceye girdiğini söyledi. Jockwer, bugüne dek yapılan anketlerde 25 otelle dereceye giren İspanya’nın rekorunu, 31 otelle Türkiye’nin kırdığını da kaydetti.

Holiday Check’in yaptığı anketin Türk turizmi için önemli olduğunubelirten Justiniano Otelleri Genel Koordinatörü Tunç Müstecaplıoğlu ise, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 31 Türk otelinin bu ankette yer almasının sevindirici olduğunu bildirdi.

Müstecaplıoğlu, ”Almanya’nın 82 milyonluk nüfusunun 62 milyonu her yıl seyahat ediyor. Bu 62 milyonun içinde 23 milyonu da uçakla yurtdışına gidiyor. Alman turistlerin 9 milyonu İspanya’ya, 4,2 milyonu Türkiye’ye ve 2.5 milyonu da Yunanistan’a geliyor. Bu verilere göre otellerimizin başarılı olduğu ortaya çıkıyor. Bizim diğer ülkelerden en büyük farkımız, kalite-fiyat dengesini iyi tutturmuş
olmamızdır. Holiday Check’in bu değerlendirmesi Türkiye için de prestij anlamına geliyor” diye konuştu.

Ankette sıralamaya giren oteller şöyle:

1-Alaiye Hotel (Alanya)
2-Hotel Alara Park (Çolaklı)
3-Barbaross Pasha’s Beach Club (Manavgat)
4-Blue Waters Resort (Side-Sorgun)
5-Club Asteria (Belek)
6-Club Grand Aqua (Çolaklı)
7-Club Gypsophila (İzmir-Karaburun)
8-Club Hotel Titan Garden (Konaklı)
9-Club Voyage Sorgun Select (Side)
10-Cornelia Delux Resort (Belek)
11-Delphine Delux Resort (Karaburun)
12-Gardenia Beach (Karaburun)
13-Hotel Hane (Side)
14-Iberostar Club Alantur (Alanya)
15-Iberotel Sarıgerme Park (Karaburun)
16-Justiniano Beach (İncekum)
17-Kaya Belek (Belek)
18-Kemer Resort (Kemer)
19-Mega Saray (Belek)
20-Hotel Monachus (Çolaklı)
21-Novum Garden Side (Çolaklı)
22-Hotel Saloma Side Beach (Side)
23-Hotel Papillon Muna (Side)
24-Hotel Paradise Side Beach (Side)
25-Hotel Pasha’s Princess (Kemer)
26-Hotel Royal Atlantis (Side)
27-Hotel Royal Wings (Lara)
28-Hotel Saray Regency (Side)
29-Hotel Side Beach (Side)
30-Hotel Venüs (Side)
31-Amara Beach Resort (Çolaklı)

Ağustos 7, 2008 Posted by | Gezi | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Akdeniz’de tsunami dehşeti

İtalyan Ulusal Jeoloji ve Volkanbilim Enstitüsü uzmanlarının yaptığı araştırmada antik çağlarda meydana gelen tsunaminin bilgisayar modellemesi yapıldı. Sicilya’da kıyıya yakın yer alan Etna yanardağı tonlarca kaya ve tortuyu denize fışkırttı. Göğe saatte 320 km hızla saçılan tortu deniz suyunu yerinden oynattı ve kilometre karelerce ittirdi.


İtalyan Ulusal Jeoloji ve Volkanbilim Enstitüsü uzmanları deniz tabanını solar cihazlarla inceledi ve tsunaminin 40 metre’ye yükseldiğini tespit etti. Tsunaminin hızı saatte 720 km’ye ulaşmıştı. Bu rakamlara göre, 8.000 yıl meydana gelen tsunami 2004’te 180.000 kişinin ölmüne yol açan Endonezya tsunamisinden çok daha kuvvetliydi.
İsrail’de Akdeniz sahillerindeki Neolitik Çağ’dan kalma Atlit-Yam kasabasında yapılan kazılarda söz konusu tsnumayi kanıtlayan bulgulara rastlandı. Atlit-Yam kasabasında halkın kenti aniden boşalttığına dair kanıtların yanı sıra, balık kalıntılarına da rastlandı.

AYNI TSUNAMİ BUGÜN GERÇEKLEŞSE
Etna yanardağında bugün de böyle patlamaların olması doğal. İtalyan Ulusal Jeoloji ve Volkanbilim Enstitüsü uzmanı Maria Pareschi, aynı tsunaminin bugün olması halinde güney İtalya’nın 15 dakika içinde sular altında kalabileceğini belirtiyor. Söz konusu tsunaminin bugün de gerçekleşmesi halinde, Yunanistan’ın batı kıyılarına da ulaşacak ve Kuzey Afrika’yı da etkisi altına alacak. İsrail, Lübnan ve Suriye de böylesine dev bir tsunamiden olumsuz etkilenecekti.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com

Temmuz 30, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Karikatürcüler ödüllerle sevindi

Aydın Doğan Vakfı’nın düzenlediği ’23. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda dereceye girenlere ödülleri törenle verildi.

Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezindeki törende konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, bu tür etkinlikleri önemsediğini dile getirerek, bunların sayesinde bir yandan Türkiye’nin değerlerini tanırken, öte yandan evrensel kültürle de bağ kurulabildiğini söyledi.

Aydın Doğan Vakfı Yürütme Kurulu Başkanı Candan Fetvacı da karikatürün önemli bir sanat dalı olduğunu belirterek, olumsuz bir örnek olmasına karşın bir süre önce yaşanan karikatür krizinin de bu sanatın ne kadar etkin ve güçlü olduğunu kanıtladığını söyledi.

ÖDÜLLER

Törende, 83 ülkeden 1187 sanatçının 3212 çalışmayla katıldığı serbest konulu yarışmada dereceye girenlere ödülleri verildi.

Brad Holland başkanlığındaki, kısa bir süre önce kaybettiğimiz karikatürist Semih Balcıoğlu, Steve Brodner, Latif Demirci, Selçuk Demirel, Hüsamettin Koçan, Leng Mu, Tan Oral, Mostafa Ramezani ile Tignous’tan oluşan yarışmanın seçiciler kurulu, Haziran ayında Antalya’da toplanmıştı.

Kurulun birinciliğe seçtiği Polonyalı Pawel Kuczynski’ye bir plaket ve 8 bin dolardan oluşan ödülü, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şener ile Aydın Doğan Vakfı Başkanı Aydın Doğan tarafından sunuldu.

Yarışmada ikinciliği alan ve aynı zamanda başarı ödülünün de sahibi olan İranlı sanatçı Mohammad Amin Aghaey’e 5 bin dolar olan ödülü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Aydın Doğan’ın eşi Sema Doğan tarafından verildi.

Üçüncülüğü kazanan Ukraynalı sanatçı Yuriy Kosobukin’in 3.500 dolar olan ödülünü, kendisi törene katılamadığı için Ukrayna’nın İstanbul Başkonsolosu Stanislav Proshko, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’den aldı.

Seçiciler Kurulunun 500’er dolarlık başarı ödülüne layık gördüğü diğer sanatçılar; Gatto Alessandro (İtalya), Valentin Georgiev (Bulgaristan), Ludo Goderis (Belçika), Mihai Ignat (Romanya), Lubica Konkova (Slovak Cumhuriyeti), Mahmood Nazari (İran), Julian Pena Pai (Romanya), Wei Tie Sheng (Çin Halk Cumhuriyeti), Dmytro Skazhenik (Ukrayna), Muhammet Şengöz (Türkiye) ve Şevket Yalaz (Türkiye) da ödüllerini aldı.
Bu arada, ilk kez Haziran ayında Antalya’da açılan yarışmanın sergisi, Moldova, Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti, KKTC, Yunanistan ve Pakistan’ın yanı sıra gelecek yıl Eylül ayında da New York’ta açılacak.

Temmuz 30, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Osmanlı eserlerini tahrip edenler

Hollandalı Osmanlı araştırmacısı ve UNESCO’nun Balkan danışmanı Prof. Dr. Machiel Kiel, Balkanlardaki Osmanlı izlerinin hızla yok olduğunu belirterek, ”Arnavutluk, Macaristan ve Sırbistan, Osmanlı eserlerini en fazla tahrip eden ülkelerdir” dedi.

Kiel, yaptığı açıklamada, 1959’dan beri Osmanlı devlet yapısını ve eserlerini araştırdığını, Balkan ülkelerindeki Osmanlı eserlerinin hızla yok olduğunu, ayakta kalma mücadelesi veren eserlerin de kısa bir süre sonra yıkılıp yok edileceği endişesini duyduğunu söyledi.

Osmanlı Devleti’nin Balkan ülkelerinde, binlerce önemli mimari eser bıraktığını, ancak bazı savaş dönemlerinde de bu eserlerin kasıtlı olarak yok edilmeye çalışıldığına şahit olunduğunu kaydeden Kiel, şöyle devam etti:

”Bunlarla birlikte daha tehlikeli olan, bu konuda hiçbir girişimin yapılmamış olmasıdır. Osmanlı Devletiyle ilgili şimdiye kadar 12 kitap, 230’dan fazla makale yazdım. Balkanlarda bazı ülkelerdeki Osmanlı eserleri, o ülkenin kendi eserlerinden daha çoktu. Macaristan bu ülkelerden biri idi. Ancak şu anda bu ülkede çok az sayıda Osmanlı eseri kaldı. Sırbistan’da çok az eser kaldı. Belgrat’ta 83 tane cami vardı. Bunlardan sadece 1 tanesi şu anda ayakta. Saraybosna’da 100 cami vardı. Bunların hemen hepsi şu anda ayakta. Ancak, Macaristan, Sırbistan ve Arnavutluk, Osmanlı eserlerini en fazla tahrip eden ülkelerdir. Yunanistan’da da çok sayıda tarihi eser tahrip edilerek yok edildi veya ihmal edilerek yok olmalarına seyirci kalındı.”

Prof. Kiel, Balkanlardaki erken dönem Osmanlı eserlerinin varlığının Amerika kıtasının keşfinden öncesine dayandığını da ifade ederek, orta Bulgaristan’da İhtiman kasabasında 1395 tarihinde yapılan İmaret Camii’nin şu anki durumunun çok üzücü bir vaziyet arzettiğini sözlerine ekledi.

-OSMANLI HOŞGÖRÜSÜ-

Osmanlı hoşgörüsünün, tarihi bilgi ve belgelerin ortaya çıkmasıyla daha iyi anlaşıldığının altını çizen Prof. Dr. Machiel Kiel, Osmanlı döneminde, normalde yeni kilise yapılmasına Şer’i hükümlerin izin vermediğini ancak yöneticilerin halkın dini ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yaptıkları kiliselere ses çıkartmadığı gibi bu durum ile karşılaşınca gözlerini kapadıklarını kaydetti.

Osmanlı hoşgörüsünün en iyi örneklerinden birinin Bosna’da yaşandığını anlatan Prof. Kiel, şunları söyledi:

”Kuzey Bosna’daki yeni Manastırların tamamı 16. yüzyıl Osmanlı idaresinde yapılmıştır. Burada daha önce kayıtlı hiçbir Manastır yoktu. Kendisine Bosna Beylerbeyliği verilen devşirme Deli Hasan Paşa, Bosna’da cami inşa ettirdiği gibi, aynı zamanda annesinin köyüne de bir kilise inşa etti. Hemen yakın bir kasabada (Bileca) da kendi adına bir cami inşa etti. Osmanlı döneminde kiliselere bir çok alanda özgürlük verilmişti ki papazlar Osmanlı Devleti’nin kiliseye uyguladığı vergi muafiyeti uygulamalarını kullanarak zengin olmuşlardı, bunun sonucu olarak daha çok ve daha güzel Kiliseler inşa etme imkanı bulmuşlardı.”

Erciyes Üniversitesi Tarih Ve Kültür Kulübünün davetlisi olarak Kayseri’ye gelen Prof. Dr. Kiel, 14. yüzyıl tarihi eserlerinden Sultan Alaeddin Eretna’nın inşa etmiş olduğu Köşk Medresesinde tarih bölümü öğretim üyeleri ile birlikte incelemelerde bulundu.

Temmuz 29, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Amerika dünyayı zehirliyor

Sera etkisi yaratan gazların atmosfere salımında en hızlı artış Türkiye’de, atmosfere en çok zehirli gaz bırakan ülke ise ABD.

BM İklim Değişikliği Sekreterliği’nin internet sitesinde yer alan rapora göre, 1990-2004 yılları arasında sera etkisi yaratan gaz salımı oranlarıyla ilgili 40 ülkenin değerlendirildiği tabloda, Türkiye yüzde 72.6 artışla birinci sıraya yerleşti.

Türkiye’yi yüzde 49 ile İspanya, yüzde 41 ile Portekiz, yüzde 26.6 ile Kanada ve Yunanistan, yüzde 25.1 ile Avustralya izledi.

Gazların salımında en çok azalma olan ülkelerin başını ise yüzde 60.4 ile Litvanya çekiyor. Bu ülkeyi yüzde 58.5 ile Letonya, yüzde 55.3 ile Ukrayna, yüzde 51 ile Estonya, yüzde 49 ile Bulgaristan, yüzde 41 ile Belarus, yüzde 41 ile Romanya ve yüzde 32 ile Rusya takip ediyor.

Rapora göre, en hızlı artışın olduğu Türkiye’de 1990 yılında atmosfere bırakılan karbondioksit oranı 170.2 ton, 2004’te ise bu rakam 293.8 ton oldu.

Yüzde 13.8 artış oranıyla Türkiye’nin gerisinde kalan ABD ise 1990’da 6 bin 103 ton, 2004’te ise 7 bin 67 ton karbondioksidi atmosfere saldı. Bu rakam, Avrupa’da 1990’da 4 bin 252 tondu, 2004’te ise 4 bin 228 tona indi.

Sanayileşmiş ülkelerden Almanya 1990’da bin 226 ton karbondioksidi atmosfere bıraktı, 2004’te bu miktar yüzde 17.2’lik bir düşüşle bin 15 ton oldu.

40 ülkenin incelendiği raporda, genelde sera etkisi yaratan gazların atmosfere salımı 1990 yılında 18 bin 551 iken 2004’te 17 bin 931 ton oldu. Sanayileşmiş ülkelerin atmosfere zehirli gaz salımı ise toplamda yüzde 3 azaldı.

Bu düşüşün nedeni ise eski Doğu Avrupa ülkelerindeki eski sanayi ve tesislerin kapatılması.

Kyoto Protokolü uyarınca 35 ülke sera etkisi yaratan gazların salımını 2008-2012’ye kadar 1990’lardaki seviyenin yaklaşık yüzde 5 altına indirmeyi kabul etmişti. Kyoto Protokolü 6-17 kasım günlerinde Nairobi’de bakanlar düzeyinde yeniden değerlendirilecek.

Temmuz 29, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Sağlıkta tuhaf hesaplar

Ankara Ticaret Odası (ATO), kamu kurumu niteliğindeki belediyelerin veteriner kliniklerinde uygulanan tarifelerle, sağlık harcamalarını kısmak için çıkarılan tebliğdeki tarifeleri karşılaştırdı. Buna göre, bir ”köpek sağlık karnesi” için belediyeye 15 YTL ödenen Türkiye’de, devlet, hastalara, birinci basamak resmi sağlık kuruluşlarında vaka başına 11 YTL ödeme yapıyor.

ATO’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, kamu kurumu niteliğindeki belediyelerin Veteriner Müdürlüklerinde evcil hayvan sahiplerinden köpek muayenesi için ortalama 25 YTL, kedi muayenesi için 15 YTL, fıtık operasyonu için 100 YTL, dişi köpek kısırlaştırma operasyonu için 60 YTL, dişi kedi kısırlaştırma operasyonu için 50 YTL alınıyor. Tay, buzağı, koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanların muayene bedeli 20 YTL, at ve sığır gibi büyükbaş hayvanların muayenesi için ise 30 YTL ödeniyor.

Küçük hayvan tırnak kesimi 10 YTL iken, kuyruk kesimi 60 YTL, kulak kesimi 80 YTL, hasta yatırma 25 YTL, dikiş atma 30 YTL, pansuman 20 YTL, balık muayene ücreti 12.5 YTL, basit kırıklar 150 YTL, çıkıklar 100 YTL, ithal kuduz aşısı ise 20 YTL düzeyinde bulunuyor.

KALP HASTASINA 27 YTL

Ayakta tedavide iç hastalıkları için vaka başı ödeme 23 YTL iken, kardiyoloji için 27 YTL, genel cerrahi ve guatr için 24 YTL ödeme yapılıyor. Bu rakamlara, muayene, konsültasyon, tüm tetkik, tahlil, müdahale ve radyolojik görüntüleme işlemlerinin de dahil olması gerekiyor. Açıklamaya göre, örneğin kalp hastalığı şikayeti için hastaneye başvuran bir hasta için biyokimya testi, akciğer grafisi, EKG, gerekirse eforlu EKG ya da sintigrafi isteniyor. 27 YTL ile bütün bu tetkiklerin nasıl karşılanacağı merak ediliyor.

JİLET PARASINA TOMOGRAFİ

ATO açıklamasına göre, Tebliğ, bilgisayarlı tomografi için 70 kuruş, manyetik rezonans (MR) için 80 kuruş ödeme yapılmasını öngörüyor. Oysa aynı hizmetlerin fiyatı 600-800 YTL arasında değişiyor. Tomografi ve MR için devletin ödediği 80 kuruş ile Türkiye’de 15 tablet aspirin, 8 sakız, 1 jilet, 2,5 simit, 3 ekmek, 1 poğaça, 2 gazete, 2 lolipop, 10 toka, 1 çakmak, 1 kutu raptiye, 2 top dondurma, 6 yumurta, 1 kilo salatalık, 200 gram çekirdek ancak alınabiliyor.

Tebliğ uyarınca, bundan böyle, hasta aynı hastalıkla aynı hastaneye 10 gün içinde başvurursa ödeme yapılmıyor. Buna göre hastaya, bir defada doğru teşhis koyulması ve hastadan da verilen tedaviye cevap vermesi bekleniyor. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren tebliğe göre, vaka başına ödeme kapsamına giren vatandaş bir üst kuruma, aynı yerde ya da bir başka yerleşim yerinde bulunan sağlık kurumuna sevk edilirse, fiyatlandırma ve ödeme yüzde 25 oranında düşürülüyor.

ATO BAŞKANI AYGÜN

Tebliği ”Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir uygulama” olarak nitelendiren ATO Başkanı Sinan Aygün, ”Nüfus planlaması için dahiyane bir yol buldular. IMF’ye hay hay, vatandaşa bay bay. IMF emriyle çıkarılan bu tebliğ vatandaşın ölüm fermanıdır. Bu tebliğin Türkçesi, IMF, hükümete ‘vatandaşını öldür, bu şekilde nüfus planlaması yap’ diyor” dedi.

Açlık ve yoksul sınırının altında yaşayan milyonlarca vatandaşın bu şartlar altında sağlık hizmetlerinden yararlanamayacağını belirten Aygün, bu sağlık politikasının hastayı çıkıkçıya, sınıkçıya ve şifalı otlara mecbur edeceğini, vatandaşın dağlara şifalı ot toplamaya çıkacağını ileri sürdü. Türkiye’de halkın sağlığına yeterince önem verilmediğini ifade eden Aygün, OECD ülkelerinde kişi başına sağlık harcamasının 1828 dolar, Türkiye’de ise 108 dolar olduğunu, 1000 kişiye düşen hekim sayısının Belçika’da 3,5, Yunanistan’da 4, Türkiye’de ise 1,1 olduğunu kaydetti.

Temmuz 28, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Karagöz oldu karagözi

Yunanistan’ın başkenti Atina’daki bir Romalı Agorası’nda sergilenen gölge oyunu bir kez daha “Bizim”, “Onun” tartışması başlattı. Lokumi ile başlayan baklava ile kızışan tartışmanın ateşi sönmeden sahneye “Karagiozi” çıktı. Yunan sanatçılar tarafından sahnelenen gölge oyununda başrolü bizim Karagözümüz’den devşirilen Karagiozi oynuyor. Oyunda Karagiozi, Osmanlı yönetiminde baskı gören Yunanlar’ın çektiği çileleri anlatıyor.

Karagöz-Hacivat Sanatçısı Emin Şenyer Karagöz-Hacivat oyununun 1820’lerden bu yana Yunanistan’da sahnelendiğini belirtti. Bu benzeşmenin ortak tarihten kaynaklandığını ancak Yunan devleti ve Yunan Kültür Bakanlığı bu sanata çok önemli verdiği için gölge oyununun Yunan
sanatı olarak bilindiğini anlattı. Şenyer, “Bu bizim devletimizin ayıbıdır. Karagöz-Hacivat sanatına sahip çıkmıyor ve bireysel çabalarla bir şeyler yapılmaya çalışılıyor” dedi.

Tarih belli: 1582
Şenyer oyunun tarihi geçmişini de şöyle aktardı; “Pek çok kaynak, istanbul’da yaşayan daha sonra da Atina’ya göçen J.Vrahalis adlı Rum gencin oyunu Yunanistan’a götürdüğünü yazar. Osmanlı’da 1300-1500 yıllarda Karagöz-Hacivat oyununun varlığını gösteren pek çok kayıt var. Bunlar arasında en önemlisi 1582 tarihli Sürname-i Hümayün’dür. Burada şahzadelerin sünnet düğünlerinde hayal oyunu olarak bilinen Karagöz-Hacivat’ın oynandığı kayıtlıdır.

Kaynak: http://www.vatanim.com.tr

Temmuz 28, 2008 Posted by | Diğer | , , , , , , , | Yorum bırakın